Wednesday, June 21, 2006

Havaalanı

Şimdi Frankfurt havaalanında, İstanbul uçağının kalkmasını bekliyorum. Daha 6 saat buradayım ve bir şekilde zaman geçirmem gerekiyor.

Havaalanları ikinci evim oldu, sanırım evimden sonra en uzun saatler geçirdiğim yerler buraları.

Yine de yolculuğu seviyorum!

İstanbul'uma kavuşuyorum bu akşam, çok büyülü bir duygu. Bir şehir ve şehrin insanın hayatındaki yeri. Çok ilginç gerçekten, zaten şu anda da Italo Calvino'nun 'Invisible Cities'ini okuyorum. Çok güzel.


Can Yücel'in en sevdiğim şiirini yeniden okudum, buraya da koyayım dedim.


ELLERİMDE BİR GÖZTAŞI



Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyorum

Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu

Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde

Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi

Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim

Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı

Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç

Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış

Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık

Sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu

Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri

Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler

Uyuklar gibi üstünde mermer masaların

Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış

Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında

Öbür tahtalara öbür insanlara doğru

Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum

Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu

Ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık

Ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdı Moby Dick

Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan

Çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu

Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri

Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde

Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum

Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu

Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.



Can Yücel

No comments:

Post a Comment