Sabahın 7sinde arkanda güneş doğarken batıya doğru yol almak.. Yol alırken sesini sonuna kadar açtığın 7. senfoniyi dinleyip huşu içinde titremek..
Şafak sökerken, saatte 128 kilometre hızla giden bir arabanın içinde, aklından bir sürü düşünce geçer insanın.
Çocukluğum gelir aklıma, ilkgençliğim. Sanki bir kaç ömür önce olmuş, şimdi çok uzaklardaymış gibi gelen önceki hayatım. Dragos'taki evimiz. O evde sonbahar ve kış akşamları. Soğuktan tir tir titreyerek bomboş eve girip en alt kata inip önce pompayı (kırmızı ışıklı), sonra brulörü (yeşil ışıklı) açarak ısıtma sisteminin çalışmasını beklediğim kış akşamlarını düşünürüm. Bomboş evin içinde uyanan bir dev gibi gürleyen ısıtıcının sesinin yankılanmasını dinlerken yerde oturup sabırla beklememi. Okul formamı çıkardıktan sonra odadaki küçük elektrik sobasını yakıp annemin eczaneden gelmesini beklediğim uzun saatleri. Kardeşimle ısınan odanın kapısını kapatıp ödevlerimizi yavaş yavaş ısınan odada bitirmeye çalışmamızı.
Bir türlü ısınmazdı evimizin her yeri aynı anda nedense. Ama içimiz daha sıcaktı o zaman.
'Allah rahatlık versin' diye bize iyi geceler dileyen babamın başının silüetini. Bir daha hayatım boyunca eşini benzerini bulamayacağım derinlikte, huzur dolu çocuk uykularımı.
Saatte 128 kilometreyle giden bir arabada, insanın aklından çok fazla şey geçebilir.
İnsan aklı yılları, okyanusları aşıp, hasretiyle sarhoş olduğu çocukluğuna ulaşabilir.