Tuesday, August 30, 2011

İlk bayram!





Bu sene benim için bayram sevinci, kızıma ilk (çifte) bayramında cici bir elbise, siyah rugan ayakkabılar ve dantelli çoraplar almak demek.

Çocukluğumun bayramlarını hatırlamak, aldığım cicileri kızımın başucuna koyup sevinçle bayram sabahını beklemek, sabah yataktan 'bugün bayram, erken kalkın çocuklar!' diye fırlamak demek.

Friday, August 19, 2011

L'Automne



Gönlümün mevsimlerinde
Nefes sesleri, iç çekmeler
Geçmişten sedalar işittim
Kurumuş yapraklar kadar nazenindi yaz
Ağustos, ağır ağır sıcaklığını terkederken
Yağmur, havada bir tehdit gibi asılı
Mevsim dönüyor, ben yorgun
İçimin rüzgarları, esintileri durgun
Dönüyor mevsim, sonbahar beklemede
Gün solgun, gök solgun, su solgun.




18/08/2011
4:20

Thursday, August 18, 2011

Benden Selam Söyle Anadolu'ya



Atinalı bir gazeteci olan Dido Sotiriyu'nun çok çarpıcı romanı, 'Benden Selam Söyle Anadolu'ya'yı okudum geçtiğimiz ay.. I. Dünya Savaşı sonucu yerlerinden yurtlarından olan Anadolu Rumlarının trajik hikayesi. Elimden bir an bile bırakamadım. Kitap Ege'de cennet gibi bir köyde yaşayan Rum genci Manoli'nin gözünden bize Osmanlı'nın yıkılışı ve Mustafa Kemal'in Büyük Taarruz'unu anlatıyor. Bir okuduğunuzda yüreğinize işleyecek, bir daha kolay kolay aklınızdan çıkmayacak olan bir kitap. Resmi tarih söylemlerinin dışında gerçek insanların hikayeleri nasıldı, neler yaşandı, merak edenlere tavsiye ederim şiddetle.

Doktora tezimde tarih ve edebiyat ilişkisini yakınen incelediğim ve bu konuya çok ilgi duyduğum için beni çok daha fazla sarstı bu roman. Herşeyden öte, emperyalist devletlerin elinde küçük ulusların nasıl bir piyon gibi kullanıldığının ve sonrasında ortada bırakıldığının çok acıklı ve bilindik bir öyküsü.

Türkler ve Yunanlılar, yani şu anda Ege'nin karşılıklı kıyılarında olsa da özellikle Anadolu'da yanyana yüzlerce yıl barış içinde yaşamış olan iki halk... Emperyalist Batı ülkelerinin hırsları ve çıkarları uğruna nasıl birbirine düşürülür? Kitap bunu anlatıyor. Zaten kitabın son bölümünde Manoli'nin ağzından yazar, işte bu duruma içerliyor:

'Ve sen Kör Mehmet'in damadı! Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmuş! Ve işte ağlıyorum... Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşehriler... Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendi kendini!.. Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı! Benden Selam Söyle Anadolu'ya!.. Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin... Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!..'



Tuesday, August 2, 2011

Anlar - 7

Yıllar önce, serin bir Ramazan gecesi.. Sanırım 16-17 yaşlarındayım. Ramazan hep kışın olurdu ya ben okula giderken.. Zaten okullu olduğumuzdan oruç tutmaya izin yoktu. Ama yine de annemlerle kalkmayı çok severdim sabahın o erken saatinde.

Kadıköy'deki evimizdeyiz.. Sabaha karşı, bazı evlerin pencerelerinde ışıklar yanıyor. Pencereyi açıp şöyle bir kokluyorum, evet, dışarıda kış kokusu var. Kömür ve simsiyah gecenin karışımı olan o güzel koku. Karanlık sokağa bakarak doyasıya içime çekiyorum.

Pencereyi kapatıyorum. Yumuşacık yastığıma sırtımı dayıyorum. Masa lambamın yumuşak sarı ışığında, annemin yaptığı patatesli böreğin tadı hala damağımda, Sait Faik okuyorum. Galiba 'Semaver' adındaki enfes hikayesini..

Mutluluk bu olmalı, diye düşünüyorum. Mutluluk, rahat yatağında, lambanın ışığında, annenin yaptığı patatesli böreğin tadı hala damağındayken Sait Faik hikayeleri okumaktır.