Sunday, March 18, 2018

Saatler, zaman, insan, ölüm ve yaşam





Dedemi kaybedeli bir buçuk ayı geçti.

Bugünlerde, şimdi ona bomboş gelen bir evin içinde sessizliği dinleyen anneannemi düşünüyorum. Sessizce oturan, boşluğu ve sessizliği bir nefes gibi içine çeken canımın içi kadını. Beni ona bağlayan bütün bağları, altın renkte görünmez ipler gibi, okyanusun dibinden, dağların üstünden ve denizlerin içinden geçtiğini hissederek. Benim yüreğimi anneannemin yüreğine bağlayan sevgi bağlarını en içimde, kalbimin derininde duyarak.

Dedemin hastaneye gittiği günden beri çalışmayan duvar saatini düşünüyorum. Ki huzurlu tik-tak sesleri çocukluğumun arka planıydı.

Bir insanın gidişini düşünüyorum. Varlığımızın, insanlığın en acıklı gerçeğini.

İnsan öyle bir varlık ki, onun bıraktığı boşluğu başka hiç bir şey dolduramıyor.

İnsanın bıraktığı boşluk, vücudunun kapladığı alanın çok ötesinde. Çok daha fazlası. Her insanın gidişi, bir kara delik oluşturuyor evrende. Bir daha asla kapanmayacak bir kara delik.

Ondan mıdır acaba, varlığımızın dokusu gittikçe inceliyor, sevdiklerimiz ayrıldıkça bu dünyadan?

Ondan mıdır, kendimizi gittikçe daha yalnız hissetmemiz büyüdükçe? Büyüdükçe daha çocuklaşmamız, daha kaybolmuş, daha şaşkın, daha kocaman gözlerle bakmamız hayata?

İnsanın kapladığı yerin aslında ne kadar büyük olduğunu, bir kaç ay bizimle kalan Barış'ın ve benim sevgili anneannemiz Mazis Türkiye'ye döndüğü gün derinden hissetmiştim.

Vücudu minicik, yüreği dev, sadece torunlarında değil torunlarının çocuklarında bile emeği olan bu 'küçük ama dev' kadın, meğerse ne çok yer kaplıyormuş, evimizde ben, Barış ve çocuklarımız, tekrar çekirdek ailemiz olmaya geri dönünce anladım.

O Türkiye'ye gittiği gün, Mazis'in her zaman oturduğu koltuktaki yeri, boş bir vadi gibi göründü gözüme. Anladım ki insanın yüreği ne kadar büyükse, kapladığı yer de o kadar büyük olurmuş bu dünyada. Vücudu minicik olsa bile. Ne kadar çok insanın gönlünde yeşermişse sevgisi, onca geniş bir yer kaplarmış bu evrende. Emek ve sevgi, büyütürmüş insanı, devleştirirmiş, hem sevdiklerinin hem de bütün dünyanın gözünde.

O yüzden sızlıyor içim, kendi anneannemi düşündükçe. Dedemin bütün huysuzluklarına rağmen, anneanneme hayatı boyunca pek gün yüzü göstermemesine, içtiği sigaralarla çektirdiklerine, asla şiddet uygulamasa da sözleriyle hem eşini hem çocuklarını üzmesine, sevgi ve şefkat göstermeyi bilmemesine rağmen...

Bütün yaptıklarına RAĞMEN sevdiğimiz ve kaybettiğimizde içimizde derin kara delikler açan herkes için sızlıyor yüreğim.

Düşünüyorum anneannemi bugünlerde. Var olmasa, benim var olmayacağım, azimli, çalışkan kadını.

Çok özlüyorum onu. Elinden tutup, 'torununun seni çok seviyor anneanne, dayan biraz daha.. Bak nefes alıyoruz hala.' demek istiyorum ona.

Elim uzanmıyor. Telefona uzanıyorum. Küçüklüğümden beri ezbere bildiğim telefon numarasını çeviriyorum. Okyanuslar ötesinde bir evde, bir telefon uzun uzun çalıyor.

Hala sesini duyabildiğime şükrediyorum.