Saturday, January 23, 2016

Mustang - Deniz Gamze Ergüven



Chicago'da Music Box Theatre'da izledim sonunda Fransa'dan Oscar adayı olan bu filmi.. Uzun zamandır bekliyordum gösterime girmesini. Filmden müthiş sarsılmış ve öfke dolu çıktım. Filmi izlemeye birlikte gittiğim arkadaşımla epeyi tartıştık, ki bu bile kayda değer bir film olduğunu gösteriyor bence. Yönetmen Türkiye gerçeklerine çok hakim olmadığından bazı gerçeküstü sahneleri yok değil. Ancak, kendim de filmin geçtiği Trabzon çevresinde bir süre kalmış ve o boğucu havayı yaşamış biri olarak özellikle Türk kadınlarının yaşamlarına dair bazı sorunları çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Özellikle toplumun cinsellik konusundaki ikiyüzlülüğünü, ataerkil sistemin kadınların omuzlarına bindirdiği yükleri abartıya kaçmadan, çok insanın gözüne sokmadan alttan alta epeyi başarılı işleyen sahneleri var.  Bir de güzel bir Gezi göndermesi bile yakaladım :) Oscar ödülünü alıp almayacağını bilemiyorum (Oscar'ın her sene değişen dinamikleri sebebiyle) ama bu zor konuları başarılı bir şekilde işleyen filmler arasına girdiği kesin.






The Revenant - Alejandro Gonzalez Inarritu



Bütün film boyunca titrediğim, içimin üşüdüğü doğrudur. Çoğu sahnesi, hem görsel güzelliği ile, hem de içerdiği vahşetin boyutuyla beni derinden etkileyip sarstı. Leonardo DiCaprio'nun oyunculuğu artık şüphe götürmez bir hızla daha iyiye doğru gidiyor zaten, bu filmle Oscar'ı alması olası. İnsanın doğa karşısındaki çaresizliğini gösteren, insana dair duyguları böyle bütün çıplaklığı ile verebilen filmleri seviyorum. Çoğu sahnesini izlemesi çok zor olsa da, uzun süre etkisi altında kaldığım Inarritu filmlerine bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Tuesday, January 12, 2016

Kış günleri, Melody Gardot, bir fincan aci kahve.



Bugünlerde bu kadife sesli, kendi güzel, ruhu güzel, yüzü güzel kadının sesine aşığım. Tamamen bir tesadüf eseri keşfettiğim bu ses beni öylesine derinden etkiledi ki, kısa süre içinde hayranı oldum. Biraz hayat hikayesini okudum, bolca şarkılarını dinledim. Bütün sevdiğim sanatçılar gibi, sanki yanıbaşımda duruyormuş ve dertlerimi paylaşıyormuş gibi yakın hissettim kendimi ona.

Benim gibi daha önceden büyük bir trafik kazası geçirmiş olduğunu öğrendim mesela. Ve bedeninde, beyninde ve gözlerinde bu kazanın bir çok iz bıraktığını. Bu yüzden kendimi ona çok daha yakın hissettim. Böyle büyük bir travmadan sonra hayata nasıl müzikle bağlandığını görünce müziği benim için çok daha büyük anlamlar kazandı. Aynı yollardan geçtiğim için hayatın insana bazı şeyleri nasıl onu acının içinden geçirerek öğrettiğini, aslında her yaşadığımızın bize ne çok şey kattığını da gösterdi.

Böylesine acılar çekmiş bir insanın sesi nasıl bir pınardan akarmışçasına temiz, berrak ve ılıman bir iklim gibi rahatlatıcı çıkar? Melody Gardot şarkı söylerken sanki kocaman kadife bir yastığa gömülüyorum, huzurlu, uzak ve uçuk mavi diyarlara yol alıyorum. Pembe bulutların üstünde gezinip, yıldız tozlarına bulanıyorum. Böylesine yumuşak, pürüzsüz bir ses olur mu? Olurmuş..

İyi ki varsın Melody.. Bir fincan sıcak, simsiyah, aci kahve içerken o kadife sesini dinlemek yaşamımın en güzel renklerinden biri oldu bu günlerde.