Thursday, September 11, 2014

Galiz Kahraman - İhsan Oktay Anar



Yedinci Gün'ü okuduktan sonra kendime bir türlü itiraf edemediğim, ancak Galiz Kahraman'la pekişen bir durum var: Artık İhsan Oktay Anar kitaplarından eskiden aldığım keyfi alamıyorum. Yine üslubunu, arada kahkahalarla gülmeyi, anlatım tarzını sevsem de kitabın kurgusu müthiş dağınık, daldan dala atlayan, bir amaca hizmet etmeyen bir kurguydu maalesef. Okumam uzun bir zaman aldı, ki Anar kitaplarını genelde en fazla bir haftada bitiririm. Bir de aralarda sürekli iğneli eleştiriler, göndermeler, bazı kesimlere laf sokmalar biraz rahatsız etti. Kısacası maalesef istediğim tadı alamadım bu kitaptan.. Benim en sevdiğim Anar kitapları hala Puslu Kıtalar Atlası, Efrasiyab'ın Hikayeleri ve Amat..





Bi Küçük Eylül Meselesi


Kafamın çok yorgun olduğu ve derin, ağır bir filmi çekemeyecek durumda olduğum bir akşam öylesine izlediğim, sabun köpüğü gibi bir filmdi.. Ortasından itibaren sonunu direk tahmin ettim zaten, pek şaşırtıcı olmadı. Çekildiği mekanlar, Bozcaada'nın güzelliği, hoş sahneler ve Nil Karaibrahimgil'in yazdığı güzel şarkı için izlenebilir. Hoşça vakit geçirten, yormayan, hafif bir film. Ama bana herhangi bir duygu yoğunluğu yaşatmadı, hüzünlendiremedi bile maalesef :) Bir de başrolde oynayan şu kızı (Farah Zeynep Abdullah) hafif itici bulan bir ben miyim Allahaşkına? Kurt Seyit ve Şura'yı da neden hiç izleyemediğimin sebebini buldum sanırım. Bu kızda herhangi bir sıcaklık, yıldız ışığı yok. Beren Saat gibi sempatik ve duru bir güzelliği de yok. Neden bu kadar lanse ediliyor anlayamadım açıkçası..

Neyse, işte öylesine bir filmdi Bi Küçük Eylül Meselesi.. Bolca Hollywood sahnesi özentiliği, biraz güzel mekan çekimi, bir iki hoş şarkı.. :)

Her - Spike Jonze



Artık sinemaya ve film izlemeye eskisi kadar vakit ayıramasam da, arada sırada güzel filmler izlemek mutlu ediyor beni. Her filminden çok etkilendim ve çok beğendim. Zaten Joaqin Phoenix'in büyük bir hayranıyım, en son PT Anderson'ın 'The Master'ında Philip Seymour Hoffmann ile ikisinin mükemmel oyunculuklarını ağzım açık izlemiştim. Bu filmde de hayalkırıklığına uğramadım. Spike Jonze çok gerçekçi, tüyler ürpertecek derecede olası bir gelecek resmi çizmiş bize. Adeta şimdiki hayatımıza tutulan bir ayna gibi. Teknolojinin insan ilişkilerini nasıl değiştirdiği, bozduğu ve yozlaştırdığı çok güzel anlatılmış. İşletim sistemine aşık olan adamın hikayesi hem absürd denebilecek kadar komik, hem acıklı, hem de tam da bizi anlattığı için inanılmaz ölçüde rahatsız edici. İnsan filmi izledikten sonra telefonuna, bilgisayarına olan bağımlılığını bir kez daha sorguluyor. Artık hayatımızın vazgeçilmezi olan 'akıllı telefonlar' ve elde taşınabilen bütün elektronik cihazların rolü üzerine düşünürken buluyor insan kendini.. Özellikle Apple Watch gibi yeni ve bizi daha da teknoloji esiri edecek aletlerin çıktığı bugünlerde çok düşündürücü, çok derin bir modern yaşam eleştirisi film.. Kesinlikle son dönem filmlerinin en iyilerinden.