Thursday, December 7, 2017

Otuz altı


Buraları hala okuyan var mı bilmiyorum..

Ama otuz altı yaşımın ilk günlerini yaşadığım şu günlerde bir kaç satır da olsa düşüncelerimi yazmak istedim..

Ne öğrendim bunca yılda?

Çocuklarım dahil bana ait olan hiç bir şeyin olmadığını şu dünyada.. Bedenimi bile vakti gelince geri vereceğimi, onu bile emanet aldığımı..

Hayatta hiç bir şeyin kontrolümüz dahilinde olmadığını.. Nefesimiz ve düşüncelerimiz hariç. Bir tek kendi tavrımızı kontrol edebiliyoruz. Onun dışında hiç bir şeyi.

Hayatın, biz planlar yaparken yaptığımız planlara kıs kıs gülen küçük bir çocuk gibi bizimle dalga geçtiğini..

Hayatın iyi olmayan kitaplar okumak ve kötü müzik dinlemek için çok kısa olduğunu.. Bir kitabı çok sevmediysem hemen elimden bırakabilmem gerektiğini..

Sözün uçup yazının kaldığını.. Zaman su gibi akıp geçerken bazı şeyleri, düşünceleri, duyguları kaydetmemiz gerektiğini.. Hafızanın müthiş yanıltıcı, tepe taklak gitmekten hoşlanan, bize dil çıkartan, sersem sepelek bir haydut olduğunu :)

Bir gülümsemenin bazen bir insanın bütün gününü aydınlatabildiğini..

Büyümenin, anneni her geçen gün daha fazla anlama süreci olduğunu ve bu anlamanın hiç ama hiç bitmediğini...

İnsanın gözlerinin içi parlayarak yapabileceği bir mesleği bulmuş olmasının ne kadar nadir görülen bir şey ve aslında ne büyük bir şans olduğunu.. Ama hayatta mutlu olmak için bunun esas koşul olmadığını.. Hangi mesleği icra ediyor olursak olalım ona dört elle sarılırsak ve yürekten yaparsak bir şekilde mutlu olabileceğimizi..


Her şeyden önemlisi sevginin sınırı olmadığını.. Sevdikçe yüreğimizin büyüdüğünü. Sevginin sevgiyi doğurduğunu ve herşeyin cevabının o olduğunu.

Ne güzel demiş Yunus'umuz..

'Sevelim, sevilelim..
Dünya kimseye kalmaz'

Sevgiyle..