Saturday, December 10, 2016

Köşe


Aralık 2016.

Soğuk ve karlı bir akşam vakti.

Dışarıda kar fırtınası hızını usulca arttırırken...

35 yaşında bir kadın, elinde çay fincanı, usulca yudumlayıp, dışarıda hafif tüyler gibi uçuşan kar tanelerini izlemektedir.

Aklında Cenap Şahabettin'in mısraları.

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş; 
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar... Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı, Ey kebûterlerin neşîdeleri, O bahârın bu işte ferdâsı: Kapladı bir derin sükûta yeri karlar Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar! 



6 senedir yuva dediği evde, nice mutlu akşamlar yaşadığı köşede, uzun kış geceleri boyunca elinde çay fincanı ve bir kitapla üzerinde saatler geçirdiği koltukta otururken..

Düşünmektedir. 

'Daha buradayken burayı özlemek' nedir? İnsan, içinde bulunduğu ana nasıl nostalji duyar? Bunları. Ve daha pek çok şeyi.

O köşeden sokağı izlediği günler birikmiş, dışarıdaki kar taneleri gibi yağmaktadır üzerine.

Zamanın, hafızanın, anıların ağırlığı, bir yük gibi binmiştir omuzlarına.

İç geçirir kadın, sarı lambanın camdaki yansımasının üzerine doğru usulca düşen kar tanelerini izlerken.

O evde geçirdiği son bir kaç güne girerken. 

Çayından bir yudum daha alır. Sonlar, yeni başlangıçlar, evler, evlerdeki hayatlar üzerine düşünür. 

Hayatın esrarı üstüne düşünür. Anlar ve günler bazen uzayıp giderken, geriye dönüp bakınca yaşamın nasıl bir ışık seli gibi akıp gitmiş olduğuna şaşırarak.

Soğuk bir Aralık akşamı.

Kadın düşünür. Karlar düşer.

Melankoli, yüreğine soğuk rüzgarlar gibi eser. Ürperir kadın, titrer içi. Elindeki fincana daha sıkı, sımsıkı sarılır.