Thursday, February 28, 2008

Ne hediye alsam?


Doğumgünleri, yeni yıl, bayramlar, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, yeni evlilikler, yeni doğumlar, yeni bir iş.. Bir yıl içinde sevdiklerimize hediye almamızı gerektiren ne denli çok olay, özel gün ve durum var değil mi? Ama eminim ki siz de hak verirsiniz ki bu dünyada en zor olan şeylerden biri bir insana hediye almaktır. Hediye alırken aklımızdan o kadar çok soru geçer ki: Acaba bu hediyeyi beğenecek mi? Acaba harcadığım para yeterli mi? (Eğer giysi ya da ayakkabıysa) acaba üzerine olacak mı? Acaba bu hediye ona layık mı? Acaba başka bir şey mi alsaydım? ...vs.vs. Bu sorular bitmez. Bir de üstüne üstlük hediye aldığımız kişi bize ne kadar yakınsa, hediye almakta o denli zorlanırız. O 'mükemmel hediye'yi bulmak için bazen saatler, günler harcarız.

Bence hediye alma konusunda insanların kafasında olan çoğu önyargı yanlış. Mesela, bir hediye ne kadar pahalı olursa o kadar beğenilir yargısı kesinlikle yanlış. İnsanları mutlu etmek için çok büyük paralar harcamaya gerek yok. Çok içten ve ince düşünülmüş hediyelerle sevdiklerimizi mutlu edebiliriz. Ben de bugün blog'umda böyle hediyeler neler olabilir, bir kaç öneride bulunmak istedim. Bu hediye fikirlerinin oluşumunda en sevdiğim blog'lardan biri olan Zen Habits'ten ilham aldım.

Bence hediye almakta diğer bir püf noktası da insanların gerçekten kullanabilecekleri hediyeler alabilmek. Yani biblo, peluş hayvan, vazo.. vs gibi beylik ve pek de bir işe yaramayan hediyeler yerine işlevsel şeyler almak. İşte hem çok fazla para harcamanız gerekmeyen, hem de insanları gerçekten mutlu edebilecek bir kaç hediye fikri:


1- Güzel, ciltli bir defter ve yanında bir kaç tane değişik renklerde tükenmez kalem. O insana ilham vermiş ve belki de yazacağı ilk hikayeye ya da şiire zemin hazırlamış olursunuz!

2- Kendi yaptığınız bir kart, üzerine sevdiğiniz bir şiiri, ya da o insanla olan güzel bir anınızı yazabilir, yanına da birlikte çekilmiş bir fotoğrafınızı yapıştırabilirsiniz. İnanın ki çok para harcanarak alınan bütün hediyelerden daha makbule geçen, insanların yüreğini daha çok ısıtan bir hediye olur.

3- Bir paket gurme çikolata, yanında bir kavanoz kahve. Hiç kimse bu kombinasyona hayır diyemez! :-)

4- Güzel kokan, kocaman bir mum. Elektrik icat oldu ama hepimizin arada sırada mum ışığında oturup güzel bir şarkı dinlemeye ihtiyacımız var!

5- Eğer kitap okumayı çok seven biriyse en sevdiği yazarın son çıkan kitabı. Ama tabii bu hediyeyi alırken alacağınız insanın o kitabı zaten almamış olmasına dikkat etmek gerekiyor.

6- Bir buket taze çiçek. Yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun şimdiye kadar çiçek aldığında yüzünü buruşturan, ya da çiçekleri beğenmeyen hiç kimseye rastlamadım.

7- İyi bir markadan çay paketi ve yanında zarif bir çay fincanı. Çay içmeyen ya da sevmeyen insan da çok az bence, özellikle Türkiye'de.

8- Kış mevsimi için, eğer örgü örebiliyorsanız kendi ördüğünüz bir atkı-bere takımı. İnsanlara kendi ellerinizle yaptığınız bir hediye vermek kadar anlamlı ve ince düşünceli bir davranış yoktur herhalde.

9- Eğer resim yapabiliyorsanız kendi yaptığınız bir resim. Özgün sanat eserlerini herkes takdir eder. Ayrıca gerçekten emek vererek ortaya çıkardığınız bir hediye vermiş olursunuz, ki bunun da anlamı sevdikleriniz için çok büyüktür.

10- Hediyeyi aldığınız kişiyle çekilmiş en güzel fotoğrafınızı tab ettirin, bir çerçevenin içine koyun ve bu şekilde hediye edin. Sadece fotoğraf çerçevesi almaktan çok daha düşünceli bir davranış olacaktır.

11- Bir CDye en sevdiğiniz ya da size o insanı hatırlatan 9-10 şarkıyı koyup hediye edebilirsiniz. Müzik insanların yaşamını güzelleştirir, ruhunu besler.

12- Güzel bir akşam yemeği pişirip, doğumgünü olan arkadaşınızı yemeğe davet edebilirsiniz. Hem güzel yemekler yemiş, hem de başbaşa ve ev ortamında, sıcak bir akşam geçirmiş olursunuz.

13- Eğer yeni evli ya da evlilik yıldönümünü kutlayan bir çifte ne alacağınızı düşünüyorsanız, olayın kutlaması esnasında bir el kamerasıyla sevdiklerinin ve akrabalarının her birinin 20-30 saniye süren mutluluk dilekleri/tebriklerini kaydedebilirsiniz. Bütün bu dilekleri içeren bir video kasedi gerçekten eşsiz bir anı ve hediye olur. Yapması belki biraz zahmetli olabilir, ancak emin olabilirsiniz ki o çift size hep minnettar kalacaktır.

14- Eğer bir bebek için hediye alıyorsanız bence kesinlikle işlevsel hediyeler almaktan kaçınmayın. İki paket bebek bezi, bebek battaniyesi ya da emzik/biberon almak kulağa çok garip gibi gelse de emin olun bebeğin anne-babası için hiç kullanmayacakları bir ev eşyasından çok daha değerlidir.

15- Küçük çocuklar için bilgisayar oyunu ya da tabanca gibi şiddete ve pasifliğe yönelten hediyeler değil, yaratıcılıklarını geliştirecek bir kutu boya ve bir resim defteri, bir yap-boz seti ya da bir boyama kitabı hem pahalı olmayan, hem de çok daha uygun hediyelerdir.

16- Eğer bir aile büyüğüne/yaşlıya hediye alıyorsanız güzel bir yün şal, ya da yumuşak bir çift terlik anneanne ve dedeler için her zaman çok kullanışlıdır.

17- Bir başka güzel ve düşünceli hediye fikri de (eğer aynı evde yaşıyorsanız) anne, baba ya da kardeşinizin doğumgününde ya da anneler/babalar gününde onlardan önce uyanıp, bir tepside güzel bir kahvaltı hazırlamak ve yanlarına götürmek. Güne kızarmış ekmek ve kahve kokusuyla başlamayı kim istemez?

18- Evde bir tepsi çikolatalı kurabiye pişirip kurabiyeleri güzel, boş bir cam kavanoza doldurup kavanozun üzerine bir parça renkli kurdele bağlarsanız hem çok güzel görünen, hem de çok 'tatlı' bir hediye vermiş olursunuz!

19- Güzel kokulu bir kaç tane renkli sabun da bir kurdeleyle bağlanıp çok şık bir pakete dönüştürülebilir! Yine her zaman kullanılacağı garanti olan ve işlevsel bir hediye.

20- Sanırım bütün hediyeler arasında en kişisel ve kalıcı olanıysa o kişiye içten ve yürekten bir mektup yazıp postalamak. Kelimeler çoğu zaman bütün pahalı hediyelerden daha değerli oluyor.


Bunlar sadece şimdi aklıma gelen ve hiçbiri çok para harcamayı gerektirmeyen bir kaç hediye fikri. Eminim siz de biraz hayalgücü, biraz yaratıcılıkla çok güzel hediyeler bulabilir, sevdiklerinizi mutlu edebilirsiniz! Unutmayın ki önemli olan hatırlamak! :-)

Sabah

Uzun uzun esneyip gerindi. Perdeyi ardına dek açtı. Gün ışığı gözlerini yaktığından, sıkı sıkı yumdu gözlerini. İçeriye gitti, mutfakta el yordamıyla çaydanlığı bulup su kaynattı. Banyoya gidip lavaboda yüzüne soğuk su çarptı. Mutfağa döndü, bir fincan çıkarıp, sıcak suyla doldurdu. Toz kahveyi ve şekeri suyla karıştırdı. Tekrar pencereye dönüp bu kez camı da sonuna kadar açtı. Mutfaktan gelen mis gibi kahve kokusuyla kendine geldi. Kahvesini eline alıp tekrar pencereye gitti. Serin rüzgarda sallanan ağaçları izledi. Kahvesinden iki yudum aldı. Pencerenin kenarındaki koltuğa oturdu. Kahveyi yanındaki sehpanın üzerine bıraktı. Başını ellerinin arasına koydu. Derin nefesler aldı. Bir...İki...Üç...

Kalktı, hafifçe ürperdi, camı kapattı, ama pencereden bakmaya devam etti. Gözü daldı, bakışlarını bir kaç dakika boyunca dışarıda ağaç dalının üzerinde titreyen taze yeşil yapraklardan ayıramadı.

Sonra derin bir nefes daha aldı. Ve sağ eli, kırmızı telefonun ahizesine uzandı.

Tam o sırada telefon çalmaya başladı.

Monday, February 25, 2008

Bana bir hikaye anlat


Bana öyle bir hikaye anlat ki, kendi hikayemi unutayım..
Yüreğim, kendi hikayemle dolu.
Bize öyle bir hikaye anlat ki
Acılarımızı unutalım
Kendimizi unutalım
Ve uzak yerlere gidelim..



Cezayirli şarkıcı Souad Massi'nin kadife gibi sesinden, bir masal gibi güzel şarkı..

İyi haftalar..



Saturday, February 23, 2008

Eski fotoğraflara bakmak..




İnsanı geçmişiyle yüzleştiriyor eski fotoğraflara bakmak.. Biraz acı, biraz tatlı bir lezzet yerleşiyor dilimizin ucuna, yüreğimizin üstüne. Zamanın nasıl akıp geçtiği bir daha vuruluyor yüzümüze. Fotoğraflarda bize gülümseyen yüzler, acaba şimdi ne yapıyorlar? Hayatımızda bir zamanlar çok büyük önemi olan insanlar, belki de şimdi dünyanın öbür ucunda. Ya da bazıları belki yaşamıyor bile artık. Şu çeyrek asırlık ömrümde bile, benim bile içinde artık yaşamayan insanların yüzlerini taşıyan fotoğraflarım var artık albümlerimde. Çok acı gibi gelse de, insan bunun hayatın bir parçası olduğunu kabullenmek zorunda belki de bir yaştan sonra. Eskiden bize hiç dokunamayan acılar, ölümler, zorluklar, artık hayatımızın normal bir parçası haline geliyor. Çok uzun süre yadırgama lüksüne sahip olamıyoruz artık, hiç bir acıyı.. Büyümek, belki de bu demek. Acıları kabullenebilmek, onlarla birlikte yaşayabilmek. Ne kadar büyük bir acıyla karşılaşırsak karşılaşalım, nefes almayı sürdürmek, yaşamaya bir şekilde devam etmek.

Fotoğraf çekmeyi belki de bu yüzden bu kadar seviyorum. Dönüp de geriye baktığımda anıları fotoğraflar sayesinde en elle tutulur, en berrak şekilde tekrar yaşayabildiğim için. Sadece mutlulukları değil, acıları, hüzünleri, yalnızlıkları ve insana ait bütün duyguları fotoğraf karesinin içine yerleştirebildiğim için. Yaşamımdan bir anı zamanın sonsuzca akan ırmağından bir damla gibi ayırıp, koruyabildiğim, saklayabildiğim için.



Tuesday, February 19, 2008

Sağlıklı içecek önerileri


Her gün yediklerimize dikkat ediyoruz belki ama ya içtiklerimiz? Çoğu araştırmaya göre Amerika'da obezitenin baş sorumlularından biri, hatta belki de en önemli sorumlusu aşırı şeker yüklü gazlı içecekler ve meyve suları. Her gün garip gazlar, kimyasallar ve şeker dolu tonlarca sıvı tüketiliyor bu ülkede.

Küçüklüğümden beri, kendimi bildim bileli bizim eve misafirlerin geleceği zamanlar dışında kola ya da herhangi bir şekerli gazoz girmemiştir. Olur da misafir gelecek diye alınırsa, birazı açılır ve koca şişenin geri kalanı büyük bir olasılıkla 10 gün sonra lavabodan aşağı dökülür. Bu yüzden sağlıklı içecek alışkanlıklarını büyürken zaten kazanmışım, onu farkettim. Bence anne-babalar çocuklarının içtikleri konusunda çok dikkatli ve seçici davranmalı. Küçük yaşta bol şekerli içeceklere alışan çocuklar büyüdüklerinde bu alışkanlıktan vazgeçemiyor ve obeziteye doğru giden yola çoktan girmiş olabiliyorlar maalesef.

Kendi tecrübelerimden ve beslenme konusundaki araştırmalarımdan vardığım sonuç şu: Sağlıklı içecekler sıkıcı ya da tatsız olmak zorunda değil. Peki bizi bombardımana tutan içecek çeşitliliği karşısında biz ne yapabiliriz? Kendimize ve vücudumuza çok daha iyi bakabilmemiz için işte bir kaç sağlıklı içecek önerisi:

- Herşeyin başında tabii ki su geliyor. Buzlu ya da oda sıcaklığında, hatta sıcak su bile içilebilir, ancak günde en azından 5-6 bardak su içmek şart. (Gerisi çorba, meyve, sebze ve diğer yiyeceklerden alınabiliyor)

- Maden suyu / soda. Eğer sadece maden suyu size çok yavan geliyorsa içine bir dilim taze limon atın, çok daha güzel ve değişik bir tadı oluyor.

- Şekersiz siyah çay / yeşil çay. Eğer kafeinden vazgeçemiyorsanız kahve yerine bu seçeneklere yönelmenizi öneririm. Sıcak ya da buzlu olarak tüketebilirsiniz.

- Mutlaka meyve suyu içmek ya da meyve tadı almak istiyorsanız büyük bir bardağın beşte biri kadarına vişne suyu ya da herhangi bir meyve suyu koyup geri kalanını soda ile doldurun. Hem alacağınız kaloriler büyük ölçüde azalmış olacak, hem de kendinizi yine Fanta, meyve suyu ya da benzeri bir içecek içiyormuş gibi hissedeceksiniz.

- Ayran. Hem kalsiyum açısından zengin, hem de sindiriminize yararlı bu içecek aynı zamanda susuzluğu da çok başarılı bir şekilde kesiyor. Piyasada hazır satılanlar fazla tuzlu olduğundan, kendi yoğurdunuzla, evde yapmanızı öneririm.

- Süt. Yine kalsiyum açısından çok zengin olan bu içecek aynı zamanda protein de içeriyor ve doygunluk hissi sağlıyor. Yalnız en azından yarım yağlı olanlardan almanızı öneririm.

- Evde taze sıkılmış portakal suyu ve nar suyu karışımı. Meyveleri sıktıktan sonra en geç yarım saat içinde içerseniz hem vitamin ve antioksidanlardan en iyi şekilde faydalanmış, hem de bu mucizevi karışımı en lezzetli halindeyken tüketmiş olursunuz.

- Her çeşit bitki çayı. Şeker katmadığınızda kalorisi sıfır olduğu gibi, hem günlük sıvı alımınıza katkıda bulunmuş, hem de bu bitkilerin iyileştirici özelliklerinden faydalanmış olursunuz. Benim en sevdiğim ve en yararlı olduğunu düşündüğüm bitki ve meyve çayları: Nane, kekik, papatya, ıhlamur, kuşburnu, elma (tarçınlı).


Unutmayalım ki vücudumuzun yüzde 60'ı sudan oluşuyor. Susuzluğa çözüm buz gibi bir bardak kola, enerji verdiği iddia edilen garip kafeinli içecekler, ya da şeker yüklü meyve suları değildir. Susuzluğa en iyi çözüm sudur.

Kendinize iyi bakın, sağlıkla kalın! :-)

Thursday, February 14, 2008

Şubat 14


Aşkın diğer yüzü'nü ne güzel anlatmış yine o. Sevgi hep var olsa da, can, canan'a kavuşamaz her zaman. Sevgili olsa da olmasa da, sevgi içinizde baki kalsın. 'Sevgi günü'nüz kutlu olsun.



'Akıl, aşk ve can!
Bu üçü üçgendir.
Her derde çare,
Her yaraya merhemdir.'

Mevlana Celaleddin-i Rumi

Wednesday, February 13, 2008

Arada sırada



Bir mum yakıyorum masamın üzerinde, güzel kokular saçan. Mumun ışığı titriyor nereden geldiği belli olmayan bir meltemle.
Penceremden dışarıya, yağan karlara, dünyaya bakıyorum.
Güzel bir müzik açıyor, ruhumu dinlendiriyorum.
Kasede mercimek çorbası ısıtıp içine ekmek parçaları atıyor, yiyorum.
Sessizliği dinliyorum.
Dışarıda yanıp sönen ışıklara bakıyorum.
Akşam çöktüğünde, dışarıdaki karanlık evin içine sızarken sobayı yakıyorum, sıcak turuncu ışığına dalıyor gözlerim.
Uzaktan bir tren sesi işitiliyor.
Kış mevsiminin kucağında, pencerenin dışındaki rüzgarın uğultusu ürpertiyor içimi.
Tekrar camdan dışarı bakıyorum. Uyuyan dünyayı izliyorum.
Saat geceyarısını geçiyor.
Çayımdan bir yudum daha alıyorum.
Yazıyorum.

Wednesday, February 6, 2008

Doğuyu ve Batıyı resimlemek


Geçtiğimiz hafta üniversitemin kampüsündeki Oriental Institute'ta Mart'ın 16sına kadar açık kalacak olan bir sergiyi gezdik. Serginin ismi 'Avrupalı haritacılar ve Osmanlı Dünyası: 1500-1750'. Bu yıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu ve İstanbul'un Avrupalılar tarafından çizilmiş haritaları ve resimlerini inceledik. Haritalar o kadar güzel, detaylı ve ince işlenmişti ki hayran kaldık.

Daha o zamandan insanların bu denli başarılı, bu denli gerçekçi haritalar çizebilmiş olması inanılmaz. Henüz dünyayı yukarıdan görme ya da uydu görüntüleri alma fırsatı yokken, bu haritacılar kendi dünyalarını tamamen tahmin ve gözleme dayanarak gerçeğe en yakın haliyle çizmişler. Bizim için şu anda çok doğal olan ve bize çok normal gelen bu haritaların her biri, o zaman için birer devrim niteliğindeymiş. Düşünsenize, insanlar o ana kadar sadece ismini duydukları bir çok yeri, yanyana ilk defa harita üzerinde görme fırsatı bulmuşlar. Yerlerin birbirlerine olan uzaklıkları, konumları ilk defa görselleştirilmiş. Doğu ve Batı'nin birbirlerine olan yakınlıkları da ilk defa gözler önüne serilmiş.

Her biri birer sanat eseri güzelliğindeki haritaları incelerken çok büyük keyif aldık. Gerçekten nefes kesici bir sergiydi. İnsanın İstanbul'da yıllarca oturmuş olduğu semtin ismini bundan 300-400 yıl önce çizilmiş bir haritada da görmesi kadar şaşırtıcı ve heyecan verici bir şey olamaz!

Oriental Institute'a ulaşım kolay ve giriş bedava.
Chicago civarındaysanız bu sergi kapanmadan mutlaka gezin derim.



Sunday, February 3, 2008

Yazıyorum, öyleyse varım



Hayatta beni en çok mutlu eden ve heyecanlandıran durumlardan birini özetliyor bu resim. Güzel, boş bir defter, güzel bir kalem, aydınlık bir masa ve kafamda bir dolu düşünce..

Bazen, oturup yazasım yokken bile kendimi zorlayıp bir şeyler yazarım. Sadece beynimdeki karmakarışık düşünceleri bir düzene sokabilmek için, sesli düşünebilmek, kendimi rahatlatabilmek için. Arada duraklar, suyumdan bir yudum daha alır, yavaş ve rahat bir tempoda, sanki örgü örermiş gibi yavaş yavaş yazarım. Kontrol bendedir ve kendime güvenerek yazarım.

Bazense, öylesine otururken gelir, yazı bulur beni. Bir anda çarpar bana, allak bullak olurum. Ellerim klavyeye yaklaşır ve aceleci, telaşlı hareketlerle yazmaya başlarım. Bana vuran yazı öylesine büyük bir hızla dökülür ki parmaklarımdan, yazma hızıma kendim de şaşarım. Hiç bir düzeltme yapmadan, geriye dönüp yazdıklarımı okumadan, adeta kusar gibi yazarım. Böyle zamanlarda ben yazıyı yazıyormuşum gibi değil de, sanki yazı kendini yazdırmak için beni kendine aracı seçmiş gibi gelir.

Genelde, ikinci türden olan yazılarım çok daha vurucu, çok daha derin, ve insan ruhuna çok daha yakından bakabilen yazılar olurlar. Daha rahat bir şekilde yazdıklarım ise günlük hayata dair sıradan gözlemler, açıklamalar, başkalarına yardımcı olabilecek tavsiyeler şeklinde ortaya çıkar.

Ne yazarsam yazayım, yazmanın kendisi beni çok mutlu ediyor. Günlük hayatta bir şeyi yaşarken, birisiyle konuşurken aklımda birden yeni bir yazıya dair fikirlerin oluşmasını, o yazıyı nasıl yazacağımı hayal etmeyi çok seviyorum. Yazı yazmadığım bir hayat düşünemiyorum.


Friday, February 1, 2008

Balkanlar ve Doğu Avrupa

Geçen dönem '20. yüzyılda Balkanlar ve Doğu Avrupa' adında çok öğretici bir ders aldım. Bu dersi aldıktan sonra Balkanlar ve Doğu Avrupa'nın bize ne kadar yakın, ama aslında bizim ne kadar az bildiğimiz bir coğrafya olduğunu farkettim. Osmanlı'nın ise anayurdu, en güçlü olduğu yer, ve kalbiydi Balkanlar. Tarihin her döneminde acılara, savaşlara, soykırımlara, vahşete sahne olsa da çok ilgi çekici, değişik bir bölge. Kendine özgü bir karakteri olan, insanları ve kültürleri farklı farklı, bize çok yakın ama aynı zamanda da çok uzakmış gibi gelen bir bölge.

Balkanların kültürünü, tarihini, insanını anlamak için bence en iyi yol, oranın yazarları tarafından yazılmış, onları anlatan romanlar okumak. Biz de bu derste her hafta bir roman okuduk. Okuduğumuz romanlar bence Balkanlar'ın tarih ve edebiyatını merak edenlere çok güzel bir rehber oluşturabilir. O yüzden burada da paylaşayım dedim.

Balkanlar/Doğu Avrupa okuma listesi:


1- Drina Köprüsü / İvo Andriç


2- Derviş ve Ölüm / Mesa Selimovic


3- Boris Davidovich'e bir mezar / Danilo Kis


4- Kırılmış Nisan - İsmail Kadare


5- Üçüncü evlilik / Kostas Taktsis


6- Zorunlu mutluluk / Norman Manea