Thursday, February 28, 2008

Sabah

Uzun uzun esneyip gerindi. Perdeyi ardına dek açtı. Gün ışığı gözlerini yaktığından, sıkı sıkı yumdu gözlerini. İçeriye gitti, mutfakta el yordamıyla çaydanlığı bulup su kaynattı. Banyoya gidip lavaboda yüzüne soğuk su çarptı. Mutfağa döndü, bir fincan çıkarıp, sıcak suyla doldurdu. Toz kahveyi ve şekeri suyla karıştırdı. Tekrar pencereye dönüp bu kez camı da sonuna kadar açtı. Mutfaktan gelen mis gibi kahve kokusuyla kendine geldi. Kahvesini eline alıp tekrar pencereye gitti. Serin rüzgarda sallanan ağaçları izledi. Kahvesinden iki yudum aldı. Pencerenin kenarındaki koltuğa oturdu. Kahveyi yanındaki sehpanın üzerine bıraktı. Başını ellerinin arasına koydu. Derin nefesler aldı. Bir...İki...Üç...

Kalktı, hafifçe ürperdi, camı kapattı, ama pencereden bakmaya devam etti. Gözü daldı, bakışlarını bir kaç dakika boyunca dışarıda ağaç dalının üzerinde titreyen taze yeşil yapraklardan ayıramadı.

Sonra derin bir nefes daha aldı. Ve sağ eli, kırmızı telefonun ahizesine uzandı.

Tam o sırada telefon çalmaya başladı.

No comments:

Post a Comment