Tuesday, June 24, 2008

Komik sorular



Bazen aklıma çok ilginç ve komik sorular gelir. Mesela bir kafede oturuyorum. Duvarda bir fotoğraf asılı. O fotoğrafta arka planda oturan bir kadın var. 'O kadın şimdi ne yapıyor acaba?' diye merak ederim. Ya da ne bileyim, kütüphaneden eski bir kitap ödünç aldım. Orada bir kaç kişinin ismi var. 'Bu insanlar acaba şimdi nerede?' diye düşünürüm. Eski bir Türk filmindeki figüranlardan birine bakıp 'Acaba hala yaşıyor mu, yaşıyorsa mutlu mu, nasıl bir hayatı var?' diye bile sorarım kendime.



Ama sanırım eğer gerçekten iyi yazmak istiyorsam çok daha fazla merak edip, soru sorup, en çok da gözlem yapmam gerekiyor. İnsanlar o kadar ilginç ki onları izlemek, onlar hakkında kendi kendime sorular sormak, gözlemlemek gerçekten çok öğretici. Sanırım en iyi yazarlar ve sanatçılar da en iyi gözlemcilerden çıkıyor. Hem iyi fotoğrafçılık, hem de iyi yazarlık için insan ruhunun derinliklerini görebilmek, insanı iyi tanıyabilmek ve anlatabilmek gerekiyor. En çok sevdiğim hobim olan portre fotoğrafçılığı için de çok elzem bir alışkanlık bu.

Daha güzel yazmak ve daha güzel fotoğraflar çekmek dileğiyle!

Saturday, June 21, 2008

Mavi gökyüzü




Zorlu geçen bir dönemdi. Uykusuz geceler, bilgisayar başında kıpkırmızı gözlerle yazılan makaleler, derslere koşturma, ders vermeye koşturma, arada ses kısıklığı ve acıtan boğaz ağrısı, sürekli Allah'ın her günü bir şeyler paketleme, sonra paketleri taşıma ve açma, yerleştirme, evin içinde eşyaları nereye koysak derdine düşme, eşyalar eve sığmayacak diye panikleyip sonra sakinleşme, ama en çok da yorgunluk dolu bir ay oldu Haziran.

Ama çok şükür, uzun ve karanlık tünelin ucundaki masmavi gökyüzünü gördük artık. Nispeten feraha, rahatlığa kavuştuk. Bu günü gösterene şükürler olsun.

Sanırım birazcık eğlenmek, dinlenmek hakkımız artık :) Bekle bizi İstanbul, geliyoruz!



Monday, June 16, 2008

Bridal Shower!


Dün (Pazar günü) 'Bridal Shower'ımı yani Amerikan adetlerinde bizdeki kına gecesine denk gelen 'gelinin partisi'ni yaptık. Kına gecem Türkiye'de olacak ama buradaki kız arkadaşlarımla da hep birlikte bir araya gelip eğlenebilmek için istedim aslında bu kutlamayı. Kutlama bahçede olduğu için yağmur yağacak diye korkuyorduk bütün hafta. Hatta sabah kalkıp yağmurlu ve fırtınalı havayı görünce epeyi keyfim kaçtı. Ama şansımıza hava sonradan çok güzel oldu ve korkularımız boşa çıktı. Güneş yakıp terletmedi, sadece ısıttı. Şurup gibi, çok keyifli bir hava oldu.

Partimde ben dahil gelen herkes çok eğlendik, çok mutlu olduk. İnsan sevdikleriyle bir araya gelince, hele böyle güzel günlerde, inanılmaz pozitif enerji yükleniyor. Uzun zamandır en çok güldüğüm ve kahkaha attığım gün oldu gerçekten! Finallerimin ve makalelerimin bitişinden sonra gerçekten çok iyi bir rahatlama oldu.

Bridal shower'imdan bir kaç fotoğraf:


Bahçede kurulan sofra ve çeşit çeşit yemekler...


Çikolatalı çilek! Mmmmm :)



Meyve şişleri, arkada sarmalar, köfteler, mercimek köfteleri..



Bunlar da gelen misafirlere anı olarak verdiğimiz şeker kutuları.. (Amerikalılar 'favor' diyor)





Bu güzel günü düzenleyen sevgili görümcem Pratik Anne'ye, bu güzel sofrayı kurup onlarca çeşit yemek yapıp bizi besleyen F. anneme ve M. anneanneme çok teşekkür ediyorum. Ellerinize sağlık!


Saturday, June 14, 2008

Senin için...


Benim canım babam,

Şefkat ve sevgi doludur. 26 yaşına gelen kızını hala şımartır, saçlarını okşar, karşıdan karşıya geçerken elinden tutar, 'prensesim, papatyam' diye çağırır, güzel çiçekler alır.. Sevgisini hiç bir zaman çocuklarından esirgemez.

Kibar ve beyefendidir. Tam bir öğretmendir. En sıradan ev gezmesine bile takım elbiseyle, tertemiz ve şık gider.

İnsanlara saygı gösterir. İki kere düşünür, bir kere konuşur. Hiç kimseyi kırabilecek, incitebilecek, patavatsız sözler etmez. Asla kabalaşmaz. Konuştuğu zaman tane tane, çok güzel bir Türkçeyle konuşur. Konuşmasını dinlemek bir zevktir.

Şefkat ve merhamet doludur. Gerçek bir 'insan'dır benim babam. Anneannemi ve dedemi kendi annesi ve babasıymış gibi sever ve sayar. Hastalıklarında, zor durumlarda herkesten önce o koşar. Hiç bir yardımdan gocunmaz, erinmez. Çocuklarının her işine de, bu yaşta bile koşar.

Edebiyat ve Türk dilini çok sever. Bu sevgisini kızına da aşılamıştır :)

Disiplinli, ama aynı zamanda da sosyaldir. Şiir okumayı, münazaralar düzenlemeyi, törenler sunmayı, kızıyla gündem konularından bahsetmeyi çok sever.

Benim babam, gurur duyduğum, çok sevdiğim, kendime örnek aldığım, burnumda tüten, canım babam..

Az kaldı kavuşmamıza, sarılıp sana, başımı göğsüne yaslayacağım. Saçlarımı okşarken sen, mutlulukla gülümseyeceğim.

Gelin olup gittiğimi görürken belki gözlerin dolacak.

Ama bil ki, prensesinin yüreğinde babasının yerini asla, hiç kimse alamayacak.

Wednesday, June 11, 2008

Sis



“Bu gece de kucağımda uyu bir yıldız gibi”
Nikos Gatsos



Kanıyorum geceye
Korku dolu bir bardak
Ve ıslık rüzgarı pencerede
Düşlere açılıyor ellerim
Son bulan,ışık kokulu sancıdan
Yırtarak bedenimi
Yalnız sokak lambalarına
Kömür kokulu kışa
Simsiyah,kocaman gözlerine
Sıyrılıyorum
Kanıyorum geceye
Akıyorum ben,”ben”liğime
Kahverengi bir tarçın kokusu
Yüreğimde
Yırtılıyorum,sen oluyorum sonra
Kanıyorum geceye….






Moonshine
31.01.2001




Gecenin içine yolculuk..


Resim:
Edvard Munch (1863-1944), Girl in Nightgown at the Window


Saturday, June 7, 2008

Biz kimiz?




Biz kimiz?
Biz, hani o çocuklukta çekilmiş bir çok fotoğrafında elinde bir kitapla mutlu mutlu gülenlerdeniz.

Biz, çocukken her türlü ışıkta, ışıksızlıkta, oturarak, yatarak, gerekirse koltuktan aşağı sarkarak kitap okuyan, kitap okumaya doymayanlardanız.

Biz çocukken en çok sorduğu soru 'Neden?' olan, gözlerini kocaman açıp dünyaya daha bir dikkatli bakanlardanız.

Biz, büyüdüğümüz zaman bile şaşırma ve soru sorma yeteneğini kaybetmeyenlerdeniz.

Biz, merak ettiği bir sözcüğün anlamı için merdivenin tepesine tırmanıp, en diplerden tozlu bir kitabı zar zor çekip doğru sayfayı bulmaya üşenmeyenlerdeniz.

Biz, hayattaki en büyük hazinesi kitapları olanlardanız.

Biz, bize işimizin kolay olduğunu söyleyenlere önce bir gülümseriz.

Gülümseriz ve anımsarız, nasıl sıcak ve güneşli bir Cumartesi günü herkes pikniklere, partilere giderken, eğlenirken bizim bir kocaman çanta dolusu kitapla birlikte kütüphanenin yolunu tuttuğumuzu.

Ya da çalışan insanlar akşam evlerine, işlerine dönüp tembel tembel televizyon izlemek üzere ayaklarını uzattıklarında bizim gecenin 1inde hala bitmemiş makalemizin son paragraflarını yazmak üzere bilgisayar ekranı başında uykulu gözlerle uğraştığımızı..

Ya da girdiğimiz sınavlardan birinde bir buçuk saate 5-6 sayfa yazıyı sığdırmaya uğraşırken alnımızdan akan terleri, aklımızın içinde bir sağa, bir sola uçuşan fikirleri, o fikirleri kağıda dökmeye çalışırken bilek ve parmaklarımızın nasıl ağrıdığını..

Bütün bunlara rağmen mutluyuzdur biz.

Biz, bilgiyi ve onu elde etmeyi işi yapanlardanız.

Kalemin, kılıçtan çok daha üstün olduğunu biliriz.

Bilginin, güç demek olduğunu da.

Yeni nesillere aktarılmayan bilginin, bir hiç olduğunu da.

Biz, akademisyenleriz.

Birbirimizi iyi biliriz.


Thursday, June 5, 2008

Sesimi kaybettim :(




Dün akşam otururken birden başlayan boğaz yanmasıyla birlikte 2 saat içinde sesim tamamen gitti. Şimdi konuşmaya çalıştığımda boğazımdan gıcırtılı, kalın bir ses çıkıyor resmen. Ne kadar kötü bir şeymiş insanın sesini kaybetmesi! Boğaz kaşıntısı ve arada kuru öksürüklerle ders çalışmaya çalışıyorum. Boğazım hafif de ağrıdığı için sıvı gıdalar dışında pek bir şey tüketemiyorum, katı bir şey yiyemiyorum. Bütün gün tavuk çorbası, süt, su ve yoğurt çorbası içtim durdum.

Tam finaller zamanı hasta olmak da hiç hoş değil gerçekten. Oturup okuma yapıp yazmam gerekirken yatağa uzanıp uyumak istiyorum. Umarım sesime kavuşurum yakında. Yoksa sürekli pastil almaktan midemin bozulması işten bile değil!


Wednesday, June 4, 2008

Birlikte bir ömür boyu..





Hayatımdaki en önemli günlerden birinin gittikçe yaklaşmasından mıdır nedir, bugünlerde Pinhani'nin bu güzel şarkısını dinliyorum sürekli. Sanırım artık çok daha iyi anlıyorum: hayatımda bir dönem bitiyor, yepyeni bir dönem başlıyor. 'Ben' bitiyor ve 'biz' başlıyor artık.

Sadece aynı evi değil, aynı zamanda hayatı da paylaşmak evlilik.. Sadece mutlu ve iyi günlerde değil, gözyaşları içinde bile birbirinin elini sımsıkı tutup hiç ama hiç bırakmamak. Boşuna söylenmemiş 'Hastalıkta ve sağlıkta' diye.. Hem sağlıklı, aydınlık günlerde, hem de her şeyin ters gittiği o karanlık günlerde elini uzattığında birisini bulabilmek belki de, evlilik.. İki kişilik kocaman bir maceraya atılmak. O macerada sevinci de, derdi ve tasayı da dimdik karşılayabilmek. Birbirinin sırtına yaslanabilmek hayat yolunda yorulunca, geçen yılları sevgiyle ve gururla maziye katabilmek.

Bu hayat boyu sürecek maceraya başlarken hem ürkek, hem sevinçliyim. İlk defa dinlemeye hazırlandığım güzel ve uzun bir masalı bekler gibi heyecanlıyım.. Ama daha çok mutluyum galiba.. Bu dünyada ikinci yarım olan kişiyi bulduğuma inandığım için.. Çok sevdiğim, ve herşeyden daha önemlisi çok güvendiğim, hayatımın geri kalanında her sabah gözlerinin içine bakarak uyanmayı, ve her gece gözlerinin içine bakarak uyumayı istediğim kişiyi, onu, yüreğimin barışını bulduğum için..