Şimdi Frankfurt havaalanında, İstanbul uçağının kalkmasını bekliyorum. Daha 6 saat buradayım ve bir şekilde zaman geçirmem gerekiyor.
Havaalanları ikinci evim oldu, sanırım evimden sonra en uzun saatler geçirdiğim yerler buraları.
Yine de yolculuğu seviyorum!
İstanbul'uma kavuşuyorum bu akşam, çok büyülü bir duygu. Bir şehir ve şehrin insanın hayatındaki yeri. Çok ilginç gerçekten, zaten şu anda da Italo Calvino'nun 'Invisible Cities'ini okuyorum. Çok güzel.
Can Yücel'in en sevdiğim şiirini yeniden okudum, buraya da koyayım dedim.
ELLERİMDE BİR GÖZTAŞI
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyorum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdı Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
Çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.
Can Yücel
No comments:
Post a Comment