Friday, January 9, 2009

Las Vegas - Bir ışık şehri



Uçağımız kıpkırmızı kanyonların, kayaların, dağların ve vadilerin üzerinden ağır ağır süzülüyor. Çölün ortasında kurulan ışık şehrine, 'dünyanın eğlence başkenti' Las Vegas'a iniyoruz. Böylesine uçsuz bucaksız ve ıssız toprakların ortasında böylesine cıvıl cıvıl, hiç uyumayan bir şehir nasıl kurulmuş? İnsanın aklı almıyor. Bu şehir, Amerika'nın güneybatısındaki bu kıpkırmızı toprakların, doğanın vahşiliğine ve sertliğine bir başkaldırı adeta. İnsan eliyle yaratılmış bir vaha. Çölün ortasında parlayan bir ışık şehri.


Las Vegas, İspanyolca'da 'Kırlar, çayırlar' anlamına geliyor. Uzun zaman önce buradaki yeşil vadi İspanyolların durup dinlendiği, çölün sert topraklarına kıyasla çok daha verimli buldukları bir yermiş. Şimdi ise Las Vegas Bulvarı boyunca sıralanan, her biri birbirinden şaşaalı, birbirinden gösterişli oteller ve kumarhanelerle dolu bu şehir. Bu kadar gösteriş, bu kadar görkem karşısında şaşırıyorsunuz. Paranın neler satın alabileceği, neler yapabileceğine en büyük örnek bütün gördükleriniz.



Oteller, kumarhaneler, milyonlarca dolar harcanarak yapılmış taklit Venedik, Paris, Roma şehirleri, Mısır piramitleri, ortaçağ sarayları.. Amerika'yı bütün dünya sanan Amerikalılar için birebir taklitler. 'Sizin dünyanın geri kalanını gidip görmenize gerek yok, dünya ayağınıza gelsin' mentalitesi. Bütün bunları gezerken sahtelik ve yapaylık duygusu öylesine baskın ki, bir süreden sonra bana her şey plastikten yapılmış gibi gelmeye başlıyor. Radiohead'in 'Fake Plastic Trees' şarkısı geliyor aklıma. Sanki bu şehri anlatır gibi şarkı. Zaten tarihin izlerini taşıyan, zamanın akışına tanık olmuş muhteşem Mısır piramitlerinin gerçeğini görmüş birisi olarak benim için Luxor otelinin camdan piramitinin de neredeyse hiç bir anlamı yok..


Milyon dolarlık otellerden içeri girdiğinizdeyse sizi Las Vegas'ın diğer yüzü karşılıyor. Her otelin en azından 2500 kadar slot makinesi var. Yüzlerce, binlerce ışık ve gürültü saçan makine. Başında oturan insanlar parlak ekranlara hipnotize olmuşçasına boş gözlerle bakıyor ve saatler boyu sürekli para kaybetmelerine rağmen aynı butona basıp duruyorlar. 'Mutlaka şimdi, birazdan zengin olacağım' umuduyla.

Zaman ve mekan mefhumundan yoksun kumarhanelerde, gece ve gündüz yok. Apayrı bir dünya burası. Hiç bir yerde saat yok, zaten tavanlar da gökyüzü şeklinde boyanıp aydınlatılmış. Zamanı anlamanın hiç bir yolu yok.
Gözünü para hırsı bürümüş insanlar dünyanın geri kalanından habersiz, kendinden geçmiş bir şekilde, sürekli kumar oynuyorlar. Sonu olmayan bir girdabın içinde dönüp durur gibi.




Las Vegas'ın da kendine has bir kokusu var bence. Hindistan cevizi, alkol, otel parfümü ve sigara karışımı bir koku. Girdiğimiz bütün otellerde burnumuza çarpıyor. İnsana şatafatı, zenginliği ve kumardan gelen zenginliğin getirdiği mutsuzluğu da hatırlatıyor sanki. Sanki bütün bu parlak ışıkların, gösterişin, şaşaanın, zenginliğin hemen altında kötülük var gibi, biraz kazısanız altını, çok çirkin şeyler çıkacakmış gibi geliyor insana. Yüzeysel güzelliğin hemen altında yer alan kirliliğin varlığı, rahatsız ediyor insanı. Burada sönen hayatlar, parasının tümünü kaybedip borca batan insanlar, kumar bağımlılığından kurtulamayan, umutları yerle bir olup depresyona giren, hatta intihar edenler geliyor aklıma. Ürperiyorum.


Herkesin hayatında bir kere görmesi gereken bir yer Las Vegas. Işık, gürültü, müzik, araba, otel, insan ve para dolu bir Sin City (günah şehri).
Anlatılmaz, yaşanır cinsten.





Dipnot:
Fotoğrafları ben çektim, bir yerde kullanmak istiyorsanız lütfen haber verin.

3 comments:

  1. gozunu para hirsi burumusten cok saf, onundeki otlari yiyip surekli sagilan inekler gibi geldi o insanlar bana. bir de sokaklarda hayat kadini reklami yapan adamlari unutmamak lazim; her kose basinda, dergilerde, kartvizitlerde "sudan ucuza mutluluk" satan amcalar.. las vegas parayla mutlulugun satin alindigi; ama hersey gibi mutlulugun da sahte oldugu bir yer bence. yuzlerce sosyoloji doktora tezi cikarabilecek bir kasaba.

    ReplyDelete
  2. Benim bir iki Amerikali arkadasim var. Ne zaman vakit bulsalar, alip baslarini Las Vegas'a gidiyorlar. Cok egleniyorlarmis kumar oynarken. En buyuk hobileri kumar oynamak. Boyle gozleri parliyor kumardan bahsederken. Eglence anlayisimiz ne kadar farkli diye dusunmekten kendimi alamamistim onlarla konusurken.

    Fotograflar hos cikmis bu arada. Daha fazla gormek isteriz:)

    ReplyDelete
  3. Bart'im, haklisin, insanlar daha cok saf ve sagilmaya mahkum inekler gibiydiler. Orasi uzerine doktora tazi yazilir, gidip saha arastirmasi yapilir gercekten:)

    Nurvenur, ben anlayamiyorum gercekten bu insanlari. Sonucta hep "house" kazandigina gore, para kaybetmenin nesi insanlari bu kadar eglendiriyor hayret edilesi dogrusu!

    Tesekkurler, daha fazla fotograf koymaya calisacagim bundan sonra :)

    Sevgiler

    Moonie

    ReplyDelete