Wednesday, November 28, 2012

Gişe filmleri






Cloud Atlas: Fragmanlardan ve kitabı okuyanların beklentilerinden çok harika bir film izleyeceğim sanmıştım. Ama biraz hayalkırıklığı oldu. Keşke kitabını okuyup sonra filmi izleseymişim. Kafam karmakarışık oldu izleyince. Görsel olarak güzeldi tabii ama hikaye pek bir anlam ifade etmedi benim için.

Gerçi önce filmi izleyerek sonra kitabını okursam büyük bir hayalkırıklığının önüne geçmiş oluyorum, o da ayrı. (Şimdiye kadar kitabı kadar güzel olan film uyarlamasına rastlamadım)


007 - Skyfall: Çok fazla bir beklentim yoktu filmden, zaten aksiyon/James Bond filmi delisi değilimdir pek. Bu yüzden gayet rahat bir şekilde izledim, bitti. En güzel sahnesi Adele'in şarkısının çaldığı giriş sahnesiydi. Eğlenceli bir filmdi, tam Şükran Günü yemeği sonrası rehavetiyle iyi gitti :)





Anna Karenina:

Kitabını tam şu sıralar bitirmek üzereyim. Bu yüzden bütün roman kafamda o kadar canlı duruyordu ki filmi izlerken, hayalkırıklığına uğramak kaçınılmazdı. Romandaki karakterler kafamda canlandırdığım hallerinden bu kadar uzak olabilirdi. Romanın derinliğine ise tabii ki yaklaşamamış bile filmin havası. Keira Knightley dışındaki oyuncularda da öyle parlak bir performans göremedim.

Kostümler harikaydı ama, ona diyecek yok.. İnanılmaz güzellikteki elbiseler, aksesuarlar ve mücevherleri görünce arkadaşımla iç geçirmeden duramadık!






Friday, November 23, 2012

Bir an






Dünyadaki bütün haksızlıklara, özellikle çocukların acı çekmesine, ölmesine isyan halindeyken.. 'Bu yaşamı yaşanılır kılan ne olabilir ki, dünyada bu kadar acı varken?' diye düşünürken.. Derin derin nefes alıp, kafanı kuma gömerek daha ne kadar yaşayabileceğine şaşırırken..

Ne bileyim işte, kafan karmakarışık, insanlıktan ümidini kesmek üzere, boş boş bakarken duvara..

Sabahın 6:30unda, o sessizlikte, bir anda kenarda duran saksıdaki bitkiyi görürsün.. Üzerine vuran güneş ışığını.. Yapraklarının oluşturduğu ışık-gölge oyunlarının güzelliğine hayran kalırsın. Farketmesen bir kaç dakika içinde yok olacak olan bu güzellik, esir alır seni kendine.

Bir anda sanki apaydınlık, berrak, duru olur dünya. Bir an, herşey böyle sakin, sessiz, kıpırtısız kalsın istersin. Huzuru ta içinde, yüreğinin derinliklerinde duyarsın.

İşte o anlar için belki de, yaşamaya değer..


Monday, November 12, 2012

Skyfall

Adele'in sesi bu dunyadan degil sanki, bagimlisiyim, tekrar tekrar itiraf ediyorum. Bu ne enfes sarkidir boyle. Sozleri de ayri guzel. Filme henuz gitmedim ama bu sarkiyi her gun dinlesem bikmam.




Sunday, November 4, 2012

Gergedan Mevsimi - Bahman Ghobadi







Bahman Ghobadi'nin daha önce izlediğim 'Sarhoş Atlar Zamanı' ve 'Kaplumbağalar da Uçar' filmlerine bol bol gönderme yaptığı, bir anlamda kendi filmlerine dönüp onları kullandığı bir ilginç film olmuş Gergedan Mevsimi.. Chicago Uluslararası Film Festivali kapsamında bir arkadaşımla izledik ve ben 'İran filmi' sandığım bu filmin aslında çoğunun İstanbul'da geçen bir film olduğunu, Yılmaz Erdoğan, Beren Saat gibi tanıdığımız oyuncuların yer aldığı bir yapım olduğunu da bu şekilde görmüş oldum.

Film konusu itibariyle bir hayli depresif: İran'da İslam Devrimi gerçekleştikten sonra hapse atılan ve orada 30 sene geçiren Kürt asıllı 'Sahel' adındaki şairin hikayesi.. Gençliğini Caner Cindoruk'un oynadığı Sahel'in sevdiği kadının ise hem gençliğini, hem yaşlılığını Monica Bellucci canlandırıyor. Böylesine meşhur isimler, bir de Martin Scorsese gibi bir ismin yapımcılığı altında birleşince ben de ister istemez filmi çok merak etmiştim. Festival sağolsun, sinemada izlemiş oldum.

Filmi beğenip beğenmemeniz, filmden ne beklediğinize bağlı. Eğer Bahman Ghobadi'nin önceki filmlerindeki gibi yalın ama derinden vuran bir anlatım bekliyorsanız hayalkırıklığına uğrayabilirsiniz. Çok daha 'görkemli olmaya çalışan' bir anlatım var karşımızda. Daha çok para harcanmış belli ki, ancak önceki filmlerindeki o naiflik, kırılganlık yok.

Ama bir yandan da benim gibi şiirsel bir anlatımı, göze hitap eden, sinematografik açıdan başarılı sahneleri çok seviyorsanız bu filmi çok sevebilirsiniz de. Kurgudaki bazı detaylar gözüme batsa da ve biraz çiğ ve gereksiz bulsam da bazı yönlerini, filmi genelinde sevdim diyebilirim. Zaten Farsça'ya karşı özel bir zaafım var, ne kadar dinlesem de bıkmıyorum, şarkı gibi geliyor.. Hem Farsça, hem de Türkçe diyaloglar içeren bu filmi izlemek derinden etkiledi beni. İki ülke arasında gidip gelen hayatlar, bu hayatların bıraktığı izler ve İranla olan bağlarımızı düşündüm.. Bu karanlık ama etkileyici filmi izledikten sonra, keşke bu kültürü daha çok öğrenmiş olsaydım, daha iyi tanısaydım diye hayıflandım.. Bol bol kitap okudum hakkında, film de izledim ama bir gün umarım gidip gezmek de nasip olur İran'ı..




Can






Oyunculuklarını beklediğimden çok daha başarılı bulduğum, Sundance ödüllü, içten, doğal, ama çok duygusal bir film. Hatta fazlasıyla duygusal, Kemalettin Tuğcu kıvamında olduğunu bile söyleyebilirim. Gözyaşlarıma engel olamadım izlerken, Özellikle anne-çocuk ilişkilerini konu alan filmlere artık duygusal olarak gerçekten çok tepki veriyorum ister istemez. Bu filmde de öyle oldu.

Filmin konusundan bahsetmeyeceğim. Nasılsa her yerde bulup okuyabilirsiniz.

Benim içinse Kadıköy sahilini, Beşiktaş iskelesinin önünü, ilkgençliğimin geçtiği Kadıköy sokaklarını izlemek ayrı bir keyif oldu, onu da söylemeden geçmeyeyim. O yüzden kişisel bir bağ kurdum filmle ve belki de beni normalde olacağından çok daha fazla etkiledi.

Vasatın çok üstünde bulduğum yeni dönem Türk filmlerinden Can, izlemeye değer bence..