Tuesday, February 24, 2015

Üç aşk filmi

Bugünlerde uzun zamandan sonra filmlere sağlam bir dönüş yapmışım gibi görünüyor. Şubat ayının ilk yarısında (tesadüfi olarak) üç aşk filmi izledim. Sinemayı özlemişim.





Io sono l'amore (I am Love, ya da Ben Aşk'ım), Tilda Swinton'ın başrolünü oynadığı, İtalya'nın fotojenik arkaplanında geçen, ilginç ve sanatsal bir aşk hikayesi. Hem evli ama kocasına aşık olmayan bir kadının yalnızlığı, hem de üst sınıf bir ailenin dinamiklerini değişik bir şekilde işliyor. Görsel olarak güzel görüntüler içerse de, bazı sahneler sırf sanatsal olmak uğruna fazla deneysel çekilmiş gibi geldi.. Film bende çok derin duygular uyandıramadı. Seyrettim ve çok da iz bırakmadan bitip gitti gibi oldu sanki.. Tilda Swinton'ın başarılı oyunculuğu, filme dair aklımda kalan tek kayda değer şey oldu sanırım.





Normalde her hikayenin önce kitabını okur, sonra filmini izlerim. Bu sefer hayalkırıklığına uğramamak için tam tersini yapayım dedim. Kolera Günlerinde Aşk, Marquez romanlarının o büyülü havasını verebilmiş bir film. Javier Bardem'in hayranı olduğum için zaten film baştan kazanmıştı benim için. Keyifle izledim. Şiirsel Marquez cümlelerini filmin içinde ayırt edebilmek çok güzeldi. Müzikleri, görüntüler pek hoş, ancak tek gözüme batan kısmı oyuncuların yaşlılık makyajlarının korkunç yapay durmasıydı. Oyunculukların (Javier Bardem dışında) çok başarılı olduğunu söyleyemesem de aşkın o büyülü havasını güzel yakalamış ve yansıtabilmiş, hoş bir filmdi.





Yıllar önce izlediğim bu Beethoven hikayesini oturup tekrar izledim. Gary Oldman, Beethoven rolünde coşmuş adeta. Hem en sevdiğim müzikleri tekrar dinlemek, hem de bu ölümsüz aşk hikayesini tekrar izlemek için bahane oldu. İçinde fırtınalar kopan bu müzisyenin hayat hikayesini, en derin duygularınını nasıl müziğe döktüğünü büyük bir başarıyla gösteren bu filmi çok seviyorum. "Ever mine, ever thine, ever ours.." - Ne unutulmaz bir aşk hikayesi!

 





No comments:

Post a Comment