Monday, May 28, 2007

Wear sunscreen

Çok sevdiğim ve arada sırada baştan tekrar tekrar okuduğum bir yazı:

“’97 sınıfının mezunları;

Güneş kremi kullanın!



Eğer size geleceğe dair tek bir tavsiyede bulunabilseydim, bu, güneş kremi kullanmak olurdu. Güneş kreminin uzun vadedeki faydaları bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Oysa tavsiyelerimin geri kalan kısmı benim dolambaçlı kişisel tecrübelerimden öte bir dayanağa sahip değildir.




Şimdi size bu tavsiyeleri sunacağım:




Gençliğinizin güç ve güzelliğinin tadını çıkarın; ya da boş verin, ikisi de sönüp gidene kadar gençliğinizin gücünü ve güzelliğini anlamayacaksınız nasıl olsa. Ama inanın bana, yirmi yıl geçmeden, eski resimlerinize şöyle bir baktığınızda, şimdi kavrayamayacağınız bir şekilde, önünüzde ne kadar çok seçenek olduğunu ve ne kadar muhteşem göründüğünüzü anlayacaksınız.




Düşündüğünüz kadar şişman değilsiniz.




Gelecek hakkında endişelenmeyin. Ya da endişelenin, ama endişelenmenin ancak bir cebir problemini sakız çiğnemek suretiyle çözmeye çalışmak kadar faydalı olduğunu bilin.



Hayatınızdaki asıl problemler, asla aklınızın ucundan geçmeyenlerdir. Öyle ki, sıradan bir Salı akşamında sizi en savunmanız yerinizden vuruverirler.



Her gün sizi korkutan bir şey yapın.



Şarkı söyleyin.



Başkalarına karşı acımasız davranmayın: Size karşı öyle davrananlara da tahammül etmeyin.



Diş ipi kullanın.



Kıskançlıkla vakit kaybetmeyin. Bazen ileridesinizdir, bazen de geride. Bu uzun bir yarış ve son bulduğunda sadece kendinizle olacaksınız.



Aldığınız övgüleri hatırlayın, saldırıları unutun. Bunu başarabilirseniz, nasıl yaptığınızı bana da anlatın.



Eski aşk mektuplarınızı saklayın; eski banka bildirimlerinizi atın.



Gerinin.



Ne yapmak istediğinizi bilmiyorsunuz diye suçluluk hissetmeyin. Tanıdığım en ilginç insanlar 22 yaşındayken ne yapmak istediklerini bilmiyorlardı. Tanıdığım 40 yaşındaki en ilginç insanlar hâlâ bilmiyorlar.



Bol bol kalsiyum alın.



Dizlerinize iyi davranın. Sizi bırakıp gittiklerinde onları özleyeceksiniz.



Belki evlenirsiniz, belki de evlenmezsiniz. Belki çocuklarınız olur, belki de olmaz. Belki 40 yaşında boşanacaksınız, belki de 75. evlilik yıldönümünüzde “funky chicken” oynayacaksınız.



Ne yaparsanız yapın, ne kendinizi aşırı övün, ne de aşırı eleştirin. Tüm seçeneklerinizin başarı şansı yarı yarıyadır, tıpkı diğer herkeste olduğu gibi.



Bedeninizin tadını çıkarın. Mümkün olan her şekilde kullanın, bunu yapmaktan ya da yaparsanız çevrenizdekilerin ne düşüneceğinden korkmayın. Bedeniniz, sahip olabileceğiniz en muhteşem enstrumandır.



Oturma odanız dışında bir yer bulamasanız bile dans edin.



Yazılanları yapmasanız bile kullanım kılavuzlarını okuyun.



Güzellik dergileri okumayın, tek yaptıkları sizin kendinizi çirkin hissetmenize neden olmaktır.



Akrabalarınızı tanıyın. Onları ne zaman kaybedeceğinizi asla bilemezsiniz. Kardeşlerinize iyi davranın. Onlar, geçmişinizle kurabileceğiniz en iyi bağ, ve gelecekte sizinle bağını sürdürme ihtimali en yüksek olan insanlardır.



Arkadaşlıkların –değerli bir azınlık dışında- gelip geçici olduğunu kabul edin.



Coğrafyadan ve yaşam tarzlarından doğan farklılıkları kapatmaya uğraşın. Yaşlandıkça, gençken tanımış olduğunuz insanlara daha fazla ihtiyaç duyacaksınız.



En az bir kere New York City’de yaşayın, ama sizi fazla sertleştirmeden oradan ayrılın. En az bir kere Kuzey California’da yaşayın, ama sizi fazla yumuşatmadan oradan ayrılın.



Seyahat edin.



Bazı faydalı gerçekleri kabul edin: Fiyatlar yükselecek, politikacılar sizinle oynayacaklar, ve siz yaşlanacaksınız. Yaşlandığınızda, siz gençken fiyatların mâkul, politikacıların asil, ve çocukların da büyüklerine saygılı olduğunu iddia edeceksiniz.



Büyüklerinize karşı saygılı olun. Onlar dışında hiç kimsenin sizi desteklemesini beklemeyin. Belki bir hayat sigortanız olur, ya da zengin biriyle evlenirsiniz. Ama bunların ne zaman tükeneceğini asla bilemezsiniz.



Saçınızla fazla uğraşmayın, yoksa 40 yaşına geldiğinizde, 55 yaşındaymış gibi görünürsünüz.



Kimin öğüdünü dinlediğinize dikkat edin. Ama öğüt verenlere karşı da sabırlı olun. Öğüt, bir çeşit nostaljidir. Öğüt vermek, geçmişe dair dileklerde bulunmak, bir kısmını silmek, çirkin kısımların üstünü boyamak, ve değerinden daha pahalıya satmaktan ibarettir.



Ama güneş kremi konusunda bana güvenin.”



Mary Schmich, Chicago Tribune, 1 Haziran 1997

İngilizce orjinali için buraya bakabilirsiniz.

No comments:

Post a Comment