Monday, July 9, 2007

9 Temmuz 2007!




Bugünün tarihini bir yerlere kaydetmek istedim.

Çünkü bugün hayatımda ilk defa sabahtan akşama kadar ders verdim! Öğrencilere bir şeyler öğrettim. Elimde tebeşir tuttum! Tahtaya bir şeyler yazdım ve öğrencilerim benim yazdığım şeyleri defterlerine geçirdiler, inanamıyorum! :)

Hayatımda ilk defa bir sınav yapılırken elinde kalem, alnından damlayan terleri koluyla silen ve sınavı zamanında bitirmeye çalışan öğrenci değil de diğer tarafta oturan 'hoca' oldum. Pencerenin diğer tarafından içeri bakmanın nasıl bir his olduğunu anladım! Gerçekten çok keyifliydi. Gün bittiğinde 'İşte. Budur. Mutluluk budur. Hayatımın sonuna kadar bunu yapabilirim, bu işi yapabilirim.' dedim kendi kendime. Büyük bir sınavdı benim için ve sonunda böyle hissettiğim için çok mutluyum. Gerçi sınıfa eflatun, benim cüssemden çok daha büyük sırt çantam, hippi eteğim, boncuklarım ve dağınık saçlarımla girdiğimde öğrencilerdeki 'öğretmen' imajına pek uyduğumu sanmıyorum, ya da onların beni gerçekten bir hoca gibi görüp algıladıklarını! Öğretmen hanım denildiğinde şöyle yaşlı başlı, gözlüklerinin üstünden bakan, saçları topuz yapılmış, vatkalı ceketler filan giyen birileri gelmez mi hemen akla? Bu imajın benim durumumla olan kontrastı çok komikti gerçekten:)

Öğretmekten öğrendiklerim!

- Öğretmek çok, ama çok sabır isteyen bir şeymiş. Babacığıma bir kez daha hayran kaldım! Aynı cümlelerin yavaş yavaş, defalarca tekrar edilmesini dinlemek, inanılmaz güçlü bir sabır istiyor gerçekten! Ayrıca bütün bu yıllar boyunca öğrendiğim onca yabancı dilleri öğreten hocalarıma da çok büyük bir saygı duydum.


- Meğerse insan yeni bir dili ilk öğrenirken ne kadar yavaş, ne kadar temkinli ve buna rağmen yanlışlarla dolu giden cümleler kuruyormuş! Yıllar boyunca önce ilkokulda İngilizce, sonra lisede ve üniversitede Almanca ve İspanyolca, daha sonra Master'da Arapça ve en sonunda doktorada Fransızca saçmalamalarımı dinleyen hocalarıma buradan en derin saygı ve sevgilerimi iletirim. Beni iyi çekmişsiniz vallahi:)


- Türkçe eğer anadiliniz değilse öğrenmesi çok zor bir dilmiş! Ve bazen Türkçedeki bazı deyimleri İngilizce'ye çevirip anlatmak inanılmaz bir hayalgücü gerektirebiliyormuş. Örnek: 'Adam yelyepelek yürüyordu' cümlesi 20 saniye içinde İngilizce'ye nasıl çevrilir?


- Öğretme isteği ve sevgisi genetikmiş! Sınıfta, kara tahtanın önünde tam 'Babasının kızı' sözünün bir örneği oldum:) Anlatmaktan, paylaşmaktan, konuşmaktan...çok büyük keyif adım.

- Herşeyden önemlisi, sınıfta kimin öğrenci, kimin öğretmen olduğu sürekli değişen bir dinamikmiş. Çünkü insan asıl öğretirken öğrenirmiş! Bildiğini sandığı bir çok şeyi aslında bilmediğini anlarmış.


İnsanların hayatlarında bir değişiklik yapabilmek, bir fark yaratabilmek gerçekten çok güzel bir duygu. Bilgiyi paylaşmak, paylaştıkça kutsallaşmasını izlemek, çok büyülü.

4 comments:

  1. kendimi kara tahtanın önüne atasım geldi.
    umarım heyecanını hiç bir zaman kaybetmezsin :)

    ReplyDelete
  2. Cok tesekkur ederim..Ben de oyle umuyorum:)

    ReplyDelete
  3. Esracim oyle guzel anlatmissin ki; diplomami aldigim gun arkasina bakmadan kacan ben bile, acaba akademik kariyer mi yapsaydim diye gecirdim bir an:)Basarilar diliyorum sana!!

    ReplyDelete
  4. Cok tesekkurler Fulyacim:) Cok mutlu oldum yorumu gorunce!

    ReplyDelete