Sunday, November 1, 2009

İran'ın yıldızı: Kiarostami

İran sinemasının gözbebeklerinden biri olan Abbas Kiarostami'nin iki filmini izledim geçtiğimiz bir kaç ay içinde.



İlki Close-Up. Kameranın, filmin ismiyle müsemma bir şekilde çok yakın plandan insanların yüzlerini çektiği, daha çok diyaloglar üzerine kurulmuş bir film. Sanırım Kiarostami insanların yüzlerini ve mimiklerini çok yakından kaydetmeyi çok seviyor. Bu filmde bütün oyuncular kendini oynuyor aslında.

Hüseyin Sebzian ortahalli bir memurdur. Ünlü İranlı yönetmen Muhsin Mahmalbaf'ın filmlerini çok sever, hiç bir filmini kaçırmaz ve bu yönetmene hayrandır. Bir gün otobüste giderken Mahmalbaf'ın hayranlarından biriyle karşılaşır ve ona kendisinin Mahmalbaf olduğunu söyler. O günden sonra da kendisini bu ünlü yönetmenin yerine koyarak onun gibi davranmaya başlar. Ve olaylar gelişir!

Yine Kiarostami'nin çok sevdiği bir teknik olan belgeselle sinemayı, gerçeklikle filmi karıştırma mevcut bu filmde de. Bir yandan gerçekliğin filmin içine nasıl ustaca örüldüğünü izliyor, bir yandan da bir insanın sinema sevgisinin derinliğine tanıklık ediyoruz. Eşsiz bir deneyim gerçekten!


İkinci filmimiz ise Chicago'daki İran filmleri festivali sırasında izlediğim, Kiarostami'nin başyapıtları arasında sayılan 'On' filmi. Filmde, adından da anlaşılabileceği gibi on küçük diyalog var. Tahran'da yaşayan, dul bir kadın taksi şoförünün arabasına binen insanlara, ve onlarla olan diyaloglarına tanık oluyoruz. Kiarostami bu filmde kamerayı, arabanın ön panelinin tam ortasına (torpido gözünün yanına) yerleştirmiş ve filmi öyle çekmiş. Bu zekice yöntem sayesinde, ortada bir kameraman ve yönetmen olmadığı için çoğu oyuncu kameranın varlığını dahi unutmuş ve film böylece belgeselimsi bir hava kazanmış. Bu sayede inanılmaz doğal oyunculukların olduğu, gerçek hayattan ayırt edilemeyen bir film izliyoruz. Sanki bu insanların yaşamına doğrudan ve gizlice bir tanık olmuşuz gibi. Hayatın değişik safhalarından geçen, bir çok değişik insan biniyor bu genç kadının taksisine: Kendi oğlu ve kızkardeşinden tutun da bir hayat kadınına ve yaşlı, dindar bir teyzeye kadar.. Bu insanlar aracılığıyla biz de İran'daki yaşama biraz da olsun şahit oluyoruz.


Filmin en çok etkilendiğim, bence en duygusal anı, aşk acısı çektikten sonra başını kazımaya karar vermiş genç bir kadının anlamlı bakışları ve utangaç sessizliğiydi. Bu sahne aklıma öylesine kazındı ki, uzun bir süre çıkacağını sanmıyorum. Bu sahne esnasında gözümden küçük bir damla yaş yuvarlandı aşağıya sessizce..


Kiarostami'nin diğer filmlerini de izleyebilmek dileğiyle..
Bol sinemalı günler!

2 comments: