Monday, July 18, 2011

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - 2



"Ölüler için üzülme Harry. Esas hayatta kalanlara üzül. Hepsinden çok ise sevgisiz bir hayat yaşayanlara üzül."

Albus Dumbledore



Benim için bir efsanenin, ve aynı zamanda 20'li yaşlarımın bitişine denk gelen ve yakışan bir son oldu Harry Potter dizisinin sonu. İlk kitabı sanırım 2002'de okumaya başlamıştım, 20 yaşındayken. Neredeyse 10 sene geçmiş aradan. Serinin her kitabını ayrı bir heyecanla beklemek, sonrasında ise filmler için heyecanlanıp yakın arkadaşım A. ile film çıkar çıkmaz bilet alıp gidip hemen izlemek.. Bir de Museum of Science and Industry'de gittiğimiz Harry Potter sergisi. Bütün bu heyecanlar sona erdi artık. Benim için çok özel olan Harry Potter serisi, 2000'li yılların popüler kültürünün hep çok önemli bir parçası olarak kalacak.

Bu son filmi değerlendirirken edebiyat ve sinemanın birbirinden çok ayrı kulvarlar olduğunu anımsamamızın yeterli olacağını düşünüyorum.

Edebiyat, daha doğrusu kurgu (fiction), bize bir hikayeyi anlatırken ayrıntıya girmeyi sever. Tamamıyla insan beyninin imgesel hayalgücüne güvenir ve dayanır. Bize betimlenen bir sahneyi, bir kişiyi, bir nesneyi gözlerimizin önünde nasıl canlandırdığımız, tamamen bize bağlıdır. Bu açıdan epeyi subjektif (öznel) bir deneyimdir.

Sinema ise, hikayeyi bize herşeyiyle 'sunar'. Bir filmi izlerken bütün seyirciler aynı şeyi görür. Bu açıdan daha objektif (nesnel)dir. Hayalgücünün çok yeri yoktur. Film sanatının asıl amacı bizi 2 saat içinde bambaşka dünyalara götürmek, gerçek hayattan bir nebze 'kaçmamızı' sağlamak, bizi eğlendirmek / hüzünlendirmek / düşündürmektir. Bu kısıtlı süre içinde detaylara çok girilmeyebilir, şayet film bir roman uyarlaması ise bir çok ayrıntı ya da olay atlanabilir, bazı kurgusal öğeler sinema diline çevrilirken tamamıyla değiştirilebilir. Bütün bunların hepsinin normal olduğunu düşünüyorum.

Harry Potter serisinin bütün kitaplarını çok severek okudum. Filmlerini ise (çoğunu) severek izledim. Romanların ve filmlerin birbirinden ayrı olduğunu ve tam olarak karşılaştırılamayacağını hep gözönünde bulundurarak. Şimdiye kadarki favorim tabii ki Alfonso Cuaron'un yönettiği 'Azkaban tutsağı' idi.

David Yates'in yönettiği bu son film ise bence 'kötü bir roman uyarlaması' olarak değil, 'başarılı bir sinema filmi' olarak algılanmalı. IMAX 3D'de izlemenin de etkisiyle sinemanın bana sunduğu bütün nimetlerden bu filmi izlerken bol bol faydalandım. Kahkaha da attım, gözyaşı da döktüm. Özellikle kitapta da en çok sevdiğim ve etkilendiğim 'The Prince's Tale' bölümünde. İçime dokundu o sahneler, beni derinden etkiledi. Ve bütün bu sebeplerden dolayı, bu filmin Harry Potter serisine yakışan bir final olduğunu ve izleyiciyi de kesinlikle tatmin edici bir son olduğunu düşünüyorum.

Benim için gerçekten de çocukluk değil ama belki gençliğimin önemli bir kısmı bitiyor bu serinin bitmesiyle.. Bu filmi izledikten sonra Harry Potter serisinin ve romanlarda yer alan her bir karakterin benim için ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırladım. J.K. Rowling'e bize böylesine sevgi dolu, böylesine sihirli bir dünyanın kapılarını açtığı için teşekkür ettim yeniden.

Benim için en mutluluk verici şey ise, kızım anlayacak yaşa geldiğinde onunla birlikte bu seriyi tekrar okumak, birlikte gülmek ve ağlamak olacak!








(Bir sonraki yazının konusu: Bebeklikten çocukluğa geçtiğinde kızıma hangi kitapları okumak isterim? Coming soon... :)

1 comment:

  1. Bebeklikten çocukluğua geçen kitap postunu bekliyorum :) 6 yaşında kardeşim var bu yıl okula başlayacak. Ben ilkokulu Türkiye'de bitirmediğim için okunan kitapları bilmiyorum o yüzden ayrı bir bekliyorum kardeşim okumaya geçince alıp okutayım diye.

    sevgimle

    ReplyDelete