Sabahın 2:30unda bebeğimin ağlamasıyla uyanmış, sonra sabaha kadar bin türlü sebepten uyuyamamışım. Zaten 5:45te kalkmak zorunda olacağım için saat 4:30dan sonra uyumaya çalışmaya çalışmayı da kesmiş, yatakta kütük gibi rahatsız bir şekilde yatarak saatin ilerlemesini beklemişim. Zombi gibi, sepet gibi bir kafayla kalkmışım. Kahvaltı edip hala uyuyan bebemi uyandırmamak için parmak uçlarıma basarak giyinip ona havadan öpücükler gönderip evden çıkmışım.
Hava nasıl karanlık, sokak lambaları hala yanıyor. Eylül ayına göre fazla serin, bir de sağanak halinde yağmur yağıyor. Sıcak ve yumuşak yatağımda olmak için neler vermem ki o sırada.
Uyku gözlerimden akıyor, hava berbat, görüş mesafesi sıfıra yakın. Yağmur camları dövüyor. Pat-pat silecekler çalışıyor ama yetişemiyorlar yağmurun hızına.
Kısacası güne pek iyi başlamamışım.
Sessiz sedasız sahil yoluna çıkıyorum. Neredeyse boş yolda giderken CD çaların düğmesine basıyorum. Canım Sezen'imin sesi dolduruyor arabayı. Sanki yanıbaşımda, yolcu koltuğunda oturmuş, o tatlı ve buğulu sesiyle 'canım benim, üzülme, herşey iyi olacak, herşey daha güzel olacak' diye beni teselli ediyor. Bana eşlik ettiği yolculuk boyunca kendimi daha iyi, daha mutlu ve sakin hissediyorum.
Yağmur altında daha bir yeşil parlayan kampüsüme geliyorum. Özlemişim çok. Arabadan inip saçımda yağmur damlalarıyla ağaçların arasından yürüyorum.
Bir anda güneş çıkıyor bulutların arasından. Göz kırpıyor bana. Yüzümü ısıtmak, gönlümü almak ister gibi sanki.
Müzik olmasaydı, benim için hayat böylesine yaşanılası olmazdı.. Söylemiş miydim?
Hayırlı uğurlu olsun yeni dönemin. İyi dersler :)
ReplyDeleteteşekkürler p.a. :) öptüm!
ReplyDelete