Sunday, January 13, 2013

Yedinci Gün




Ah ne çok özlemişim o güzel üslubunu Uzun İhsan Efendi'nin.. Yine yoğun, göndermelerle dopdolu, insanlık ve dünya tarihi metaforlarıyla yüklü bir 'okuma serüveni' oldu benim için Yedinci Gün, bu kadar beklediğimize değdi gerçekten.

Yalnız şunu da eklemem gerek: Bu kitap bir 'Puslu Kıtalar Atlası' değil, bir 'Suskunlar' ya da 'Amat' da değil.. Kurgusu çok daha dağınık ve savruk, ve hikayenin içine girmemiz uzun zaman alıyor. 'Baba', 'Oğul' ve 'Hayalet' adındaki üç ana bölümden oluşan kitabın ana çerçevesini ve neye gönderme yaptığını görmek hiç zor olmasa da, hiç bir yere bağlanmayan bölümleri ve yazarın keyfi için eklediği detayları da çokça romanın. Dili önceki kitaplarına nazaran daha ağır ve Osmanlıca kelimelerle yüklü. Bana keyif veren bu durum, başkalarının okuma hızını yavaşlatabilir.

Sanki İhsan Oktay Anar, artık okuyucular için değil kendi için yazıyor, ve yazarken de çok ama çok eğleniyor! Özellikle Osmanlıca ve Türkçe ile bir oyuncakla oynar gibi oynuyor, dilin bütün nimetlerinden sonuna dek yararlanıyor ve bunu yaparken bir çocuk gibi eğlendiği, keyiflendiği gözümüzden kaçmıyor. O bir dil ve anlatım üstadı ve gerçekten Türk edebiyatında eşi benzeri yok.

Şu ana kadar Kitab-ül Hiyel dışında bütün kitaplarını okuduğum İhsan Oktay Anar'ın bu son kitabı, benim için Puslu Kıtalar Atlası ya da Efrasiyab'ın Hikayeleri'nin tahtlarını sarsamasa da, yine de modern Türk Edebiyatı'ndaki çağdaşlarının arasında bir mücevher gibi parlıyor. İyi ki varsın Uzun İhsan Efendi! Allah sana uzun ömür versin, hep yaz, hep anlat bize sen.




2 comments:

  1. yeni başladım...

    ReplyDelete
  2. Başlarda ilerlemesi biraz daha zor olabiliyor..Ama sonra sarıyor :)

    ReplyDelete