Budur. Bu sırayla tüketilerek, önce iki kitabı okuyup sonra filmi izleyerek, bilinç akışının ve betimlemelerin içinde kendini kaybederek geçen bir kaç enfes hafta. Daha önce To the Lighthouse'unu okumuş olduğum Woolf'u daha yakından tanımak, tarzını öğrenmek, yavaş yavaş çiğnediğimiz bir lokma gibi evirip çevirerek tadına varmak. Her kadının hayatında 1 günün birbirine benzer olduğunu, hepimizin bazen kendi çiçeklerimizi kendimiz almak zorunda olduğumuzu anlamak. Philip Glass'ın enfes müzikleriyle kendimden geçmek.
Saatler... Bize hep günün tortusu olan o saatler kalır.
No comments:
Post a Comment