Thursday, December 5, 2013

The Book Thief






Kitabını geçen sene okumuştum, filmini ise çok uzun zamandır merak ediyor ve bekliyordum. Ama şöyle bir gerçek var ki 20li yaşlarımda sinemaya yoğunlaşan ben, 30lu yaşlarımda artık sinemadan eskisi kadar keyif alamamaya başladım. Tekrar okumaya ve romanlara ağırlık verdikten sonra sinemanın öykü anlatma ve karakter gelişimindeki sığlığı, beni rahatsız etmeye başladı, özellikle de roman uyarlamalarında. Kitabı okurken benim kafamda kendi çektiğim filmi tercih ediyorum kısacası :) Book Thief, yani Kitap Hırsızı'nda da böyle oldu. Romanı okumamış olsaydım filmi belki çok daha fazla sevebilirdim. Ama romanın verdiği duygu yoğunluğu gerçekten bambaşkaydı, beni ağlatmıştı. Film ise bunu başaramadı maalesef. Vasatın üstünde bir film olmasına ve özellikle baba rolünde Geoffrey Rush'a hayran olmama rağmen yine biraz ister istemez hayalkırıklığına uğradım kaçınılmaz olarak. Tabii her sene Hollywood'un önümüze temcit pilavı gibi yeniden ısıtıp getirip koyduğu Nazi soykırımını konu alması da bıkkınlığıma katkıda bulunmadı değil. Çok büyük acılar çekmiş nice insanlar, gruplar, ırklar varken hep aynı hikayenin anlatılması aklıma bu yazıyı getirdi. Bazı acılı hikayeler diğerlerinden çok daha fazla anlatılıyor ve hatırlatılıyor bize, bazılarıysa tarihin soluk sayfalarında gömülmüş olarak kalıyor. Ve maalesef her ölüm, her acı aynı değil bu dünyada.. Tarih, kimin yazdığına bağlı olarak değişebiliyor. Bazılarının acıları daha hatırlanmaya layık, hiç bir zaman unutulmasına izin vermiyorlar. Afrikalılar gibi bazılarının ise söz hakkı bile yok.. Acı ama gerçek..


  

No comments:

Post a Comment