Monday, July 28, 2014

2 sene sonra anavatanımda

Binlerce kilometrelik yolları, sessiz bir mutfakta annemin çorbasını yudumlarken ruhumun dingin nefes alış verişlerini dinlemek için aşıp gelmek. Sokaktan gelen köpek havlamaları ve martı seslerini dinlerken her şehrin kendine özgü bir karakteri olduğunu düşünmek. Yıllar sonra İstanbul'umda hem her şey çok değişmiş, hem de hiç bir şey değişmemiş gibi hissetmek.







Monday, July 14, 2014

Neler oldu neler







6. evlilik yıldönümümüzü, bir hafta boyunca '6. hastalık' diye bir virüs sebebiyle ishal, ateş ve kusmaya yenik düşen oğlumuzun kakalarını üstümüzden, kusmuklarını evin her yerinden temizleyerek kutladık! Aşk nedir bilir misin Sebastian? Aşk, uykusuzluktan delirmek üzereyken, sabahın 3ünde yerleri Cloroxlu bezlerle dezenfekte etmeye çalışırken ve yorgunluktan ağlamak isterken birbirine bakıp kahkahalarla gülebilmektir haline :) Aşk, romantik mum ışığında yemekler, gül buketleri, canım cicim ayları bittikten sonra, çok sonra bile hayatı paylaşabilmektir. Her sorumluluğuyla, her zorluğuyla.

Aşk, evlilik ve romantizm üzerine düşününce aklıma şu güzel yazı geldi. Tek kelimeyle harika yazılmış!!

Sonra, sonra.. Bebeklerimin ikisinin de doğumları dahil bu kadar çok yorulmadığımı düşünürken ve bir yerlere yığılıvereceğim sanırken, çocuğum çok şükür iyileşti.. Uykusuzluğumuzu attık yavaş yavaş, normal düzenimize döndük.

Şimdi İstanbul'a, Türkiye'ye geri sayımımız başladı. sadece 11 gün sonra uçaktayız! :)

İşte böyle hayat.. Akıyor, biz farkında olsak da, olmasak da.. Evliliğimiz 6 yaşına bastı, inanılır gibi değil. Bana 10 sene önce şimdiyi anlatsalar, 'uzak bir ülkede, uzak bir şehirde iki çocuklu bir doktora öğrencisi olacaksın' deseler, kesinlikle inanamazdım! Bazen ben ne zaman büyüdüm, ne zaman iki çocuk annesi oldum, şaşırıp kalıyorum kendime. Hayatın akışı bizi hiç tahmin edemeyeceğimiz yerlere sürüklüyor işte böyle..

Bekle bizi İstanbul! 2 sene üzerine hasret gidermeye geliyoruz!





Thursday, July 10, 2014

Annem ve ben ve annem


'Bazen annem nerede bitiyor ve ben nerede başlıyorum, bilemiyorum...' - Maya Angelou


Bu sözü o kadar iyi anlıyorum ki.. Geçtiğimiz senelerde çok sevdiğim bir arkadaşım, 'Anneni tanıdıktan sonra sendeki güleryüzlülüğün, pozitifliğin ve sonsuz enerjinin nereden geldiğini çok daha iyi anladım' demişti... Sanırım hayatımda bana yapılan en güzel iltifatlardan biriydi. Her kız çocuğu, annesinin devamıdır, daha önce yazmıştım. Kabına sığamayan, hayatı her yönüyle, her saatinde, sonsuz bir enerjiyle yaşayan, hala gerektiğinde haftada 6 gün çalışan, işkolik, geceleri uyuyamayıp saatlerce kitap okuyan, tam bir 'tour de force' bir annem var. Böyle kadınların kızları bilirler, annelerinin enerjisinin nasıl bulaşıcı, ilham verici olduğunu.. Annelerimiz nerede bitiyor, biz nerede başlıyoruz, bilemeyiz biz.. Hem annemizin devamı, hem onun şimdisi ve geleceğiyiz. Kızımız olursa eğer, o enerjiyi ve yaşam sevincini ona aktarıp, sonsuza kadar uzanan bir zincir oluştururuz..

Tam da bu yüzden, geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Maya Angelou'nun, annesi Vivian Baxter ile olan değişken ve çok ilginç ilişkisini anlattığı özyaşamsal kitabi 'Annem ve Ben ve Annem'i bir solukta, ilgiyle okudum. Onun da annesi benim annem gibi yaşama dört elle sarılan, arı gibi çalışkan, muhteşem bir yaşam enerjisi saçan bir kadınmış. Gerçi henüz çok küçükken Maya ve kardeşini, mutsuz bir ortamda büyümesinler diye babaannelerinin yanına göndermiş, ama bu onun kötü bir anne olduğu anlamına gelmiyor bence. Kitap boyunca Angelou'nun annesini zamanla ne kadar daha yakından tanıdığına ve sevdiğine, anne sevgisi ve desteğiyle nasıl büyüyüp geliştiğine tanık oluyoruz. Ve annelerin evrensel, karşılıksız, sonsuz sevgisi bir kez daha gözlerimizi yaşartıyor.





'One morning as I was leaving, the director said I didn't have to leave the set anymore. What happened? Why did they change their ways of treating me? I came to the realization that it was because I had a mother. My mother spoke highly of me, and to me. But more important, whether they met her or simply heard about her, she was there with me. She had my back, supported me. This is the role of the mother, and in that visit I really saw clearly, and for the first time, why a mother is really important. Not just because she feeds and also loves and cuddles and even mollycoddles a child, but because in an interesting and maybe an eerie and unworldly way, she stands in the gap. She stands between the unknown and the known. In Stockholm, my mother shed her protective love down around me and without knowing why people sensed that I had value.'


Maya Angelou


Tuesday, July 1, 2014

Yabancı ve Yazgı: Camus'dan Demirkubuz'a


'Aujourd'hui Maman est morte.'

Yabancı. Hem kendine, hem hayata yabancı bir adam. Ça m'est egal (Benim için farketmez) felsefesinin içine sığınıp hayatla kendisi arasına kocaman bir duvar örmüş, arkasına gizlenmiş, kayıp bir ruh. Varlık ve yokluk arasında hiç bir fark görmemek. Varoluşçuluğun anlam ve anlamsızlıkları.



Sahilde, güneşin ışıkları, sıcağı rahatsız etti diye bir Arap'ı öldüren yabancı.. Cinayetin, suçun anlamsızlığı, insan davranışlarınının arkasında yatan nedenlerin saçmalığı, herhangi bir kurala uymaması. Suç ve ceza. Cezanın kesinliğinin, insan algılarını, duyularını keskinleştirmesi. Hayattan uzaklaştıkça hayatı daha çok hisseden, uyuşukluğu geçmeye başlayan yabancı.





Ve Camus'nun Meursault'sundan Demirkubuz'un Musa'sına geçiş. Müthiş bir umursamazlık. İnsanı delirtecek derecede hayata karşı kayıtsızlık. Türk toplumu içinde rastlayamayacağımız kadar gerçeküstü bir 'benim için farketmez' adamı. Mutsuz aileler, yine bir anda işleniveren suçlar. Soğukkanlılıkla, sanki nefes alır gibi. Su içer gibi.

İnsanın hiç bir zaman anlamlandırılamayacak, tanımlanamayacak, karmakarışık ruhu.