Tuesday, March 13, 2007
'Minik serçe', müziğin büyüsü
Gecenin tam ortasında içimize çöken o sıkıntıyı atmak için pencereyi açıp derin bir nefes almak gibi onun şarkılarını dinlemek.. Ne zaman gelip götürse bizi duygularımızın seli, ne zaman durup düşünsek derinden, ne zaman hayatın ağırlıkları binse omuzlarımıza, gelip kulağımıza o güzel şarkılarını fısıldar Sezen.. En ihtiyacımız olduğu zamanlarda, en dile getirilmesi zor duygularımızı dile getirir, söze döker, notalara katar. Benim içimdeki en karmaşık duyguları dahi bilen bir anne, bir abla, bir arkadaş, bir kızkardeş gibi o ve ne olursa olsun şarkılarıyla ve müziğin büyülü gücüyle hep yanımda olduğunu bilmek bana çok büyük bir güven veriyor. İnsana dair bütün duyguları, acıyı, sevinci, mutluluğu, aşkı, hüznü, hayalkırıklığını, kıskançlığı, deliliği, yalnızlığı... hiçbirini ondan daha güzel anlatabilen çıkmadı bugüne dek. Yıllardır kocaman yüreğinin içinden, en derinlerinden tutup çıkardığı o güzel şarkıları paylaştı bizimle, yaşamımıza güzellik kattı, şiiri ve notaları sardı yüreğimize.
'Sen ağlama' dedi gözyaşlarımız usulca süzülürken yanaklarımızdan, depresif olup yataklarımızdan hiç çıkmak bile istemediğimiz, dünyayla yüzleşmeyi göze alamadığımız günlerde 'şimdi uzun uykuların tam zamanıdır' diye hatırlattı bize, 'bir kedim bile yok' derken sadece kendimizin sandığımız ama aslında dünyanın tüm insanları tarafından paylaşılan o derin yalnızlığı anlattı, içimiz neşeyle dolup taşarken 'Rakkas geldi meydana' diyerek yüreğimizi hoplattı yerinden, içimizdeki bütün kaleler yıkıldı sanırken 'Bu kızı yeniden büyütmeliyim' diye cesaretlendirdi bizi, kendimizi herşeyin ve herkesin üstünde sanıp havalarda uçarken ise 'Küçüğüm, daha çok küçüğüm' diye fısıldadı kulağımıza, aslında ne kadar önemsiz olduğumuzu hatırlatmak için bize hayatın karşısında. Yurdumuzdan okyanuslar kadar uzaktayken 'Yareme tuz diye yakamoz bastım, tek şahidim aydı..' diye bizi uzaklara, yosun kokulu kıyılara götürdü bir anda. İçine düştüğümüz en büyük yangın olan aşkı özetledi bir kaç kelimeyle, 'Yokluğun da varlığın da yetmiyor' diye vurdu bizi tam yüreğimizden.. Çaresizlikten ne yapacağımızı bilemediğimizde, içimiz titrerken sabahın kör bir saatinde, 'Bu da gelir, bu da geçer, ağlama..' diye teselli etti bizi. Güzel bir bahar gecesi mutlulukla dolup taşarken 'Haydi gel benimle ol, oturup yıldızlardan, bakalım dünyadaki resmimize' diye gökyüzüne, yıldızların arasına davet etti bizi. Dünyada yaşanan acılar ve anlamsız savaşlar yüzünden umutsuzluğa düşünce 'Yıl 1945, onlar da hep insandılar.. Ve sevgiye inandılar..Senin gibi, benim gibi' sözleriyle bize insanlığın ortak acılarını, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu hatırlattı. 'Ben senin hayatından geçtim oğlum' derken bir annenin yüreğinin içini gösterdi bize. 'Yok mudur sevdanın çaresi?' diye sordu bizimle birlikte. Ve hayatımızı, ruhumuzun içini en güzel o özetledi bize güzel şarkılarında: 'Yaralı, tepeden tırnağa herkes yaralı, alışılmıyor acıya yok kaidesi kuralı...'
Bu dünyada geçirdiğim süreden daha uzun bir süredir şarkılarıyla yaşamımıza sihir katmaya devam ediyor Sezen Aksu. Dünya üzerinde her an yaşanan, insana dair bütün hikayeleri, hisleri, halleri o güzel yüreğinin süzgecinden geçirip önümüze koyuyor. Kalbimizin içini, içimizdeki en gizli sırları biliyor ve o güzel sesiyle bana diyor ki: Sen hiç üzülme, ne olursa olsun ben buradayım, acını ve sevinçlerini paylaşıyorum, neler hissettiğini biliyorum. Ben hayatın ta kendisiyim ve seni hiç görmemiş olsam da en iyi ben tanıyorum...
İyi ki varsın Sezen. Ve ben iyi ki seninle aynı yüzyılda doğacak kadar şanslıymışım.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment