Monday, November 26, 2007

Moonshine kimdir?




Kendimden çok fazla bahsetmemeye, daha çok olaylar ve insanlar hakkında görüşlerimi yayınlamaya çalışıyorum bu blog'da. Ama belki merak edenler vardır, herşeyden önce 'kendini tanı' diyen Yunanlı filozofun sözlerine kulak verelim biz de. Ben kimim? Bana 'sen kimsin?' deseler kendimi nasıl tanımlardım? İşte bir deneme, bu blog'un yazarı olarak ben, yani Moonshine, nam-ı diğer Gece Yürüyüşü, kimim?


Çok severim: Sabahları, siyah-beyaz fotoğrafları, pembe olan herşeyi, büyük şehirleri, öğlen uykularını, interneti, siyah çikolatayı, Fransızca olan herşeyi, Chicago'yu, çayüzümünü, deniz fenerlerini, geç kahvaltıları, dizüstü bilgisayarımı ve genelde Apple olan her şeyi, sinemayı, güzel İstanbul'u, insanları, fırtınaları, kedi yavrularını, uyumayı, bulutlu gökleri, suşiyi, müziği, güneşin doğuşunu, Nisan yağmurlarını.


Hiç sevmem: Kahveyi, sigarayı, reklamları, koşu bantlarını, televizyonu, alışveriş merkezlerini, sigara dumanlı bar ve gece klüplerini, solaryum bronzluğunu, Starbucks'ı, Microsoft markalı her şeyi.


İnanılmayacak ölçüde saf, ve rahatsızlık yaratacak derecede körü körüne iyimser olabilirim. Çocukluğun ve hayalgücünün kuvvetine inanırım. En sıradan şeyler dahi (gökyüzündeki güneş ya da bir bardak çay gibi) beni şaşırtmaya ve bana ilham vermeye yeter. Elimden geldiğince çok gülümsemeye çalışırım, insanların hikayelerini dinlemeyi çok severim. Herşey hakkında soru sormayı da çok severim. Hayat hakkında şiir ve kısa hikayeler yazarım. Her zaman etrafımda çok sayıda insan olmasını isterim (özellikle üzgün olduğum zamanlarda). Bilginin ve irfanın gücüne de inanırım, bu yüzden kitaplara ve kütüphanelere aşığım. Yemek pişirmeyi hiç beceremem, ama müzik ve sinema zevkim oldukça iyidir :) Müziksiz yaşayamam, ve gizlice hayatımın 'soundtrack'i yani şarkılar bütünü için şarkılar seçerim. Doğayı ve dış dünyayı çok severim: Özellikle yeni bir şehre seyahat edip orayı keşfetmeyi. Fotoğraf çekmeye de çok büyük bir tutkuyla bağlıyım: Özellikle siyah-beyaz portre fotoğraflarına bayılırım. Gece hayatından ve dumanlı olan her yerden nefret ederim ve uzak durmaya çalışırım. Benim için cennet, elimde bir bardak sıcak çayla oturduğum koltuğumda, sessiz oturma odamda en sevdiğim yazarın bir kitabını okuyabilmektir. Ya da pencereden dışarıda yağan yağmuru izlerken çok sevdiğim bir şarkıyı dinlemek..

Bütün bunlar ve tabii ki çok daha fazlasıyım, ama hangimiz kendimizi tanıyabiliyoruz ki tam olarak? Sadece 'Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol' mısrasını kendime düstür edinmiş 'bir aciz kul'um. Bu dünyadaki milyonlarca insandan biriyim, ama yine de her insanın olduğu gibi eşsiz ve benzersizim :)

No comments:

Post a Comment