İnsanın yüreğinin içinde bir daha kapanmamak üzere açılan bir yara gibi David Lynch'in yönettiği 'Fil adam' filmi.. Gerçek bir hikaye üzerine kurulmuş olan ve siyah-beyaz çekilmiş olan bu film, vücudu doğuştan gelen çok ender bir hastalık yüzünden tamamen deforme olmuş bir adamın, John Merrick'in hikayesini anlatıyor. Film beni çok etkiledi. Hem inanılmaz derecede vurucu olması yüzünden, hem de insan kalbinin, insan ruhunun ne kadar kara olabileceğini gösterebildiği için.. Film içinize işliyor ve içinizi sızlatıyor. İnsanların 'kendinden olmayan' ve 'farklı olan'lara karşı ne denli acımasız olabileceğini, onları ne denli acıtabileceklerini ve dışlayabileceklerini anlatıyor. 'Dış görünüş'ün aslında ne kadar anlamsız ve önemsiz olduğunu, ama buna rağmen insan ırkının yüzde 99unun dış görünüşe herşeyden çok önem verdiğini anlatıyor.. Ve insanların anlamlandıramadıkları şeylerden korktuklarını..Bunda Anthony Hopkins'in ve John Hurt'un muhteşem oyunculuklarının çok büyük etkisi var. Anthony Hopkins'in neden yaşayan en büyük oyunculardan biri olduğunu bu filmi izleyince anladım. 27 yıl öncesinden bile belliymiş gözlerindeki o ışık..
Gözlerimi dolu dolu yapan, beni ağlatabilen çok az film vardır, beni tanıyanlar bilir bunu.. Ve 'Fil Adam' da bunlardan biri oldu.. Özellikle Samuel Barber'ın o muhteşem 'Adagio for Strings'iyle biterken..
"The wind flows...the sea flows...the cloud fleets...the heart beats. Nothing ever dies. No, nothing ever dies..."
No comments:
Post a Comment