Monday, July 21, 2008

Güzel bir macera


Geçtiğimiz haftasonu ilk kez ata bindim!

Çok küçükken, sadece bir kez bir kaç dakikalığına binmeyi saymazsak bugüne kadar hiç denememiştim bunu. Yerden o kadar yükselerek sürekli hareket eden, canlı bir varlığın sırtında durmak pek de kolay gelmiyordu gözüme.

Wisconsin Dells'de yer alan Red Ridge Ranch adındaki bir at çiftliğine gittik. Atlarımızla Jess adındaki rehberimiz eşliğinde bir saatlik bir gezi yaptık. Benimki kocaman ve kahverengi, güzel gözlü 'Mister' adında bir attı. Önce ona elimle küçük kahverengi küplerden oluşan yiyeceklerini (treat) yedirdim. O kadar güzel, kibar ve asil hayvanlar ki atlar, hemen yakınlık kuruyorsunuz. Eğer avucunuzun ortasına koyarsanız yiyeceği, ve avucunuzu düz bir şekilde açıp ağzına yaklaştırırsanız, kibarca diliyle ya da dudaklarıyla alıp yiyor. Size minnettar kalıyor ve sizi tanıyor da aynı zamanda.

Daha sonra ahşap bir platformun yardımıyla atlarımıza bindik. Orada çalışanlar bize atın koşumlarını nasıl tutmamız gerektiğini, ne tarafa çekersek duracağını ya da döneceğini gösterdiler. Eğer iki topuğunuzla yandan vurursanız hızlanıyor, gemini sertçe çekerseniz duruyor. Gerçekten çok uslu ve eğitimliydi atlarımız. Sadece bazen otların yanından geçerken yemeye yelteniyorlardı (özellikle benimki!). Rehberimizin dediğine göre yemelerine izin vermemeli ve başlarını geri çekmeliydik. Atım o kadar kibar ve tatlıydı ki ne yandan topuklarımla vurmaya, ne de gemini çok sert çekmeye gönlüm elvermedi :)

Bir on dakika sonra atımı yöneltmeye, kontrol etmeye alışıp bu gezinin keyfini çıkarmaya başladım. Ata binmek gerçekten de çok keyifli bir şeymiş! Hiç arabaya ya da bisiklete binmeye benzemiyor. Çünkü bindiğiniz şey bir canlı, ve doğanın kucağındasınız. Bu yüzden böyle hareket etmek çok daha doğal ve güzel geliyor. Türkler olarak Orta Asya'dan beri kanımızda olan bir şey üstelik ata binmek!

Güzel bir derenin ve ova gibi bir yerin yanından, ormanın içindeki patikalardan geçtik. Bu bölgede kısa süre önce çok yağmur yağmış olduğundan bazı patikalar çamurluydu. Ama atlarımız hiç mırın kırın etmeden oraların da en kuru yerlerinden bizi geçirdiler. At yokuş yukarı çıkarken hafif öne, yokuş aşağı inerken hafif arkaya yatmak gerekiyormuş. Bir saat boyunca böyle gittik. Bu arada en önde, rehberin hemen arkasında olduğumdan onunla bol bol konuşma imkanı da buldum. Jess 19 yaşındaymış ve kendini bildi bileli atlarla uğraşıyormuş. Bundan çok mutlu olduğunu da söyledi. 'İlk defa ata ne zaman bindin?' soruma '6 aylıkken' cevabını verdi Jess! Küçüklüğünden beri biniyor ve çok seviyormuş atları.

Jess'le konuşurken anladım ki özellikle hareket bilgisi gerektiren herşeyi çok küçükken ya da çocukken öğrenmek gerekiyor. Sonradan çok daha zor oluyor öğrenmemiz. Mesela kayak yapmak, ata binmek, buz pateniyle kaymak, yüzmek, rollerblade yapmak, bisiklete binmek...vb gibi aktiviteleri bir çocuk ne kadar erken öğrenirse o kadar hızlı ve güzel öğreniyor. Sonradan da rahat ediyor. Bir kez öğrendiniz mi bir daha unutmuyorsunuz çünkü bu becerileri. Bu yüzden kendime söz verdim, bir gün çocuğum olursa ona küçükken bu gibi aktiviteleri öğrenme fırsatı sunacağım.


Ata binmek gerçekten de çok keyifliydi, çok mutlu etti hepimizi. Umarım ileride tekrar yapabilme ve becerilerimi ilerletme fırsatını bulurum!

2 comments:

  1. mrb şekerim :)ata binmek fikrine bir kez takıldım tum kardeslerim bindi hayvancagıza acıdım binmedim ben..
    ben binseydim nemi olurdu? :)
    atın dort bacagı ayrılmıs şekilde yerle bir olurdu:)

    datlum bende tarfi var ancak aksam nette bi problem olmazsa atarım sana ok datlum?
    öptüm seni..

    ReplyDelete
  2. Ok cok tesekkurler Gokce, sevgiler..

    Moonie

    ReplyDelete