Friday, August 22, 2008
Kısa filmler, güzel filmler
Ne zamandır kısa film izlememiştim. Tesadüf ki Netflix listemde biriken filmlerden geçen hafta ardı ardına gelen iki film de kısa filmlerden oluşan seçkilerdi. Ve ikisi de birbirinden güzeldi. Kısa film izlemenin ne kadar güzel olduğunu unutmuşum!
Kısa filmlerden oluşan bir seçki izlemeyi şuna benzettim: Sanki kocaman bir çikolata parçasını yemek yerine, bir truffle kutusunu açıp değişik trufflelardan her birini teker teker, tadına vara vara, farklılıklarını hissederek yemek gibi. Benim gibi çikolata delisi birine de bu benzetme yakışırdı zaten! :)
'Paris, Je T'aime' 18 farklı hikayeden oluşan, hepsi de Paris'in farklı bir bölgesinde geçen bir kısa filmler bütünü. Ana teması aşk/sevgi bu filmlerin. Hepsi de birbirinden güzel olmuş, hepsi başka türlü bir aşkı anlatmış. Büyük bir şehrin değişik yerlerinde yaşayan insanların hayatlarından kesitler şeklinde hikayeler. Ve çoğu çok gerçekçi, sanki gerçek hayatta tanık olabileceğiniz, sokakta bir parçası olabileceğiniz sahneler gibi. Bu filmleri izledikten sonra Paris'e gerçekten de çok gitmek istedim. Ratatouille'i izleyince de aynı şeyi düşünmüştüm, bu filmde de Paris tüm güzelliğini gözler önüne sermiş. Ayrıca bir senedir boşladığım Fransızcama geri dönmem gerektiğini de hatırladım! Fransızca şu ana kadar öğrendiğim en güzel dil, kesinlikle!
Ama benim filmde en çok beğendiğim, en çok içime işleyen aşağıdaki kısa film oldu. (Türkiyedekilerden özür diliyorum şimdiden, ama belki internette Youtube'dan başka bir yerde de vardır. Bu kısa filmin ismi: Faubourg Saint-Denis) Aşkın doğuşu, gelişmesi ve sonuçları bu kadar güzel anlatılamazdı. İki insanın bir ilişkide hayata dair paylaştıkları bu kadar güzel bir müzikle, bu kadar şiirsel özetlenemezdi, hem de sadece 6 dakikada. İşte karşınızda: Faoubourg Saint-Denis:
İkinci izlediğim kısa filmler bütünü ise Jim Jarmusch'un Coffee and Cigarettes'iydi. Bu film de hepsi kahve ve sigara konusu etrafında dönen 11 hikayeden oluşuyor. Hepsi de inanılmaz keyifliydi. Çoğunu tanıdığımız sanatçıları, oyuncuları kendi isimleriyle, kendi karakterlerini oynarken izlemek çok eğlenceli oldu. Çoğu yerinde yüksek sesle kahkaha attık! Filmle ilgili en çok hoşuma giden şey yine detaylara çok dikkat edilmesiydi. Her sahnede mutlaka bulunan 'siyah-beyaz karelerden oluşan dama dizaynı' mesela. İnsanların kahve ve sigara ikilisine bağımlılığı. Bazen diyalogların absürdlüğü ve saçmalığı. Ya da bütün hikayelerin siyah-beyaz oluşu. Herşeyiyle gerçekten çok sevdim bu filmi!
Bu filmde de en çok sevdiğim hikaye, 'Kuzenler' adındaki hikaye oldu. İkisini de Cate Blanchett'in oynadığı birbirine tamamen zıt iki kuzenin diyaloğu. Rol yeteneği gerçekten çok başarılı, karşımızda adeta iki farklı insan görüyoruz sanki! Soldaki sarı saçlı, tipik 'preppy' dedikleri türden başarılı bir iş kadını. Sağdaki hayatta herşeyi boşvermiş, aldırmaz tavırlı, ağzı bozuk bir hippi. Birbirinden bu kadar farklı iki kadının, bazı yerlerde gerçekten de çok absürdleşen diyaloğu çok güldürdü beni. İşte karşınızda, Kuzenler:
Güzel bir haftasonu diliyorum.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
keşke çok daha önce görseydim blogunuzu diye şu anda pişmanlık duyuyorum :) 2005'e kadar geri dönüp okumak için pek vaktim yok ama bundan sonraki her yazınızı takip edeceğimden, ve eskileri de fırsat buldukça okuyacağımdan emin olabilirsiniz.
ReplyDeleteben de "paris, je taime" filmini izleyip sizinle aynı duyguları hissetmiştim :) bu yazıdan sonra da en yakın zamanda "coffee and cigarettes"i izlemeye çalışacağım :)
güzel yazılarınızın devamı dileğimle!
Merhaba Elifcan,
ReplyDeleteCok tesekkur ederim guzel yorumlariniz icin! Insanlarin hayatina dokunabildigimi gorunce cok mutlu oluyorum.