Tuesday, July 24, 2012

Muse - Sunburn


Blog'umda benim için çok büyük anlamı olan, hayatıma damgasını vurmuş şarkıların bana anımsattıkları anları yazacağım yeni bir bölüm açıyorum. Bir nevi 'Hayatımın soundtrack'i de diyebiliriz. Bu yazıları yeni bir etiket ile 'sarkilarim' konusunun altında toplayacağım.

Üstüste, defalarca dinlediğim, benim için takıntı olan, hayatıma damgasını vurmuş bütün şarkılar bu yazı serisinde yerini alacak.

Başlıyoruz!




Muse-Sunburn

2007 yazı, Ağustos ayı. Mısır'da dil kursu için aldığım burs sebebiyle Kahire'deyim.. Hava çok, çok sıcak.. Hem Chicago'daki evimden, hem İstanbul'daki evimden çok uzaktayım. Bart'ı, evimi, Chicago'yu, İstanbul'u özlüyorum. O yaz 2 aylığına o Chicago'da, ben Kahire'de, birbirimizden ayrı kalmak zorunda kalmıştık.  Eylül'de İstanbul'a gideceğimiz günleri iple çekiyordum.

Mısır'daki evimde internet yok, Bart'la ancak internet kafeye gittiğim zamanlarda, seyrek olarak konuşabiliyorum, telefonda sesini duymak da çok nadir. Eve gittiğimde yapılacak bir şey yok, o sıcakta öğleden sonra dışarı çıkmak mantıkdışı.. Gerçeküstü bir dünyada gibiyim. Sabah derse gidip, öğlen eve gelip ödevlerimi yaptıktan sonra geriye yapacak bir şey kalmıyor. Bir şeyler atıştırıp yatıyorum rahatsız yatağıma. Sırtüstü yatıp, dakikalarca, saatler boyu tavana boş boş bakıyorum. Ve bu şarkıyı dinliyorum. Onlarca defa, üstüste, bıkmadan, usanmadan.. Bart'ı özlüyorum, Matthew Bellamy'nin güzel sesi kulaklarımda.. Evimden çok uzaklardayım, ama müziğin evrensel gücü beni özlediğim topraklara götürüyor.







No comments:

Post a Comment