Monday, February 25, 2013

The Master - Paul Thomas Anderson



Çok uzun zamandır izlemeyi istediğim, izleyince de bu kadar beklediğime değdiğini gördüğüm, Paul Thomas Anderson'dan bir başyapıt daha.. Çok büyük bir şans eseri Music Box Theater'da 70 mm Festivali kapsamında izleme şansım oldu.. Hem sinemada, hem de 70 mm formatında mükemmel kalitede izleyebildiğim için öylesine mutluyum ki! Beyaz perdede ayna gibi net, keskin, berrak görüntüleri olan, muhteşem güzellikte bir film izledim.

Paul Thomas Anderson'ın filmlerini neden bu kadar çok seviyorum? Çünkü insan ruhunu çok iyi inceliyor, analiz ediyor yönetmen. İnsanların hırslarını, zaaflarını, iç dünyalarını, mutluluk ve mutsuzluklarını ruhlarına bir ayna tutmuşçasına berrak, apaçık gösterebiliyor. Bu bakımdan bir 'usta' diyebilirim kesinlikle.. Birlikte çalıştığı oyuncuları da çok özenle seçiyor, bunun sonucunda filmleri hem oyunculuk, hem senaryo bakımından bir harika oluyor. There Will be Blood ve Magnolia'da örneklerini görmüştük.

Bu filmde ise asıl parlayan yıldız Joaquin Phoenix. Alkolik ve agresif bir (eski) deniz piyadesini oynayan Phoenix, kendini aşmış adeta. Hayatımda gördüğüm en başarılı oyunculuklardan biri diyebilirim rahatlıkla. İnanılmaz kilo kaybetmiş, yürüyüşü bile değişmiş. Tıpkı çok sevdiğim Daniel Day Lewis gibi, sadece yüz ve mimikleriyle değil, bütün ruhu ve vücuduyla oynuyor. Uzun zamandır bir oyuncunun performansından bu kadar etkilendiğimi hatırlamıyorum. Kesinlikle en az Daniel Day Lewis kadar hakediyordu o altın heykeli.




Philip Seymour Hoffmann ise 'tarikat lideri' rolünde yine harika. Konuşması, karizması, bir tarikatı tarikat yapan şeyin onun lideri olduğunu bize tekrar kanıtlıyor. Joaquin Phoenix'i kanatlarının altına alıp korumayı, onu 'kurtarma'yı kendine amaç edinmiş, mantık ve bilim yerine körü körüne inancı kendine düstur edinmiş, ilginç bir adam.. Bu karakter yaratılırken ABD'de bir çok takipçisi olan Scientology tarikatının liderinin temel alındığı söyleniyor.

Filmin çok büyük bir başarıyla aktardığı asıl gerçek ise şu: İnsanoğlunun bir liderin peşinden gitme, bir insanın dediklerini yapma, bir gruba / sürüye ait olma ihtiyacı hiç bir zaman yok olmayacak. İnsanlar var oldukça tarikatlar, müritler, şeyhler, rahipler, imamlar, hatipler....vs var olacak, bir grup insan da onların ağzından ne çıkarsa onu hayatlarına tatbik etmeye hazır olacak.

İşte bu yüzden tüyler ürpertici güzellikte, karanlık bir şaheser Paul Thomas Anderson'ın filmi. Artık bundan sonra onun yönettiği herhangi bir filmi izleyince hayalkırıklığına uğramayacağımı biliyorum.







No comments:

Post a Comment