Wednesday, April 23, 2008

Kirpi ve sis





Evde tek başıma oturup çay içtiğim sessiz, sakin kış gecelerinden birinde youtube'u gezerken keşfettim bu inanılmaz güzellikte ve içtenlikteki Rus çizgi filmini. Sovyet Rusya zamanında yapılmış ve şimdiye kadar bir çok ödül almış. 1975 yılında bu kadar güzel bir çizgi filmin yapılabilmesi beni çok şaşırttı ve sevindirdi. Yuri Norstein adındaki Rus yönetmenin anlattığı bu hikaye, mükemmel müziği, yapılış tekniği ve tüyler ürpertici havasıyla beni her izlediğimde çok etkiliyor. Bunun sebebiyse, sanırım bu kısacık çizgi filmin hayatımızın çok güzel bir özeti olması.

'Kirpi ve Sis' bize aslında insan hayatının hikayesini anlatıyor.

Hepimiz hayatımızda gözümüze kestirdiğimiz bir hedefe ulaşmak için bir patikada yürümeye koyuluruz. Ancak hiçbirimiz bu patikanın üzerinde dümdüz yürümeye devam edemeyiz. Mutlaka bir yerlerde, önceden planlanmayan bir şekilde başka yollara saparız.

Gittiğimiz yeni yerlerde, yepyeni ve yabancı olan herşey karşısında önce ürkeriz. Bilinmeyen, tam olarak algılanamayan herşey korkutur bizi, kendimizi yalnız ve çaresiz hissederiz.

Karşılaştığımız herşeyi tam olarak anlamlandıramasak da, bazen güzellikler de görürüz, bembeyaz sisin içindeki bembeyaz at gibi.. Gördüğümüz güzellikler karşısında korkularımızı bile unutabiliriz.

Bazense bizim için gerçekten çok değerli olan bir şeyi kaybederiz. Hatta onu kaybettiğimizin farkına çok sonra dahi varabiliriz. Telaşla kaybettiğimiz şeyi bulmaya çalışırız. Endişe ve korkuyla çabalarız.

Bazen, hiç tahmin etmediğimiz ve tanımadığımız birisi bize yardım eder, bize ışık ya da rehber olur. Ve kaybettiğimiz her neyse, onu bulmamızı sağlar. Birden tekrar mutlu olur ve patikaya tekrar dönmeye çalışırız.

Gördüğümüz ve korktuğumuz herşey, göründüğü gibi değildir. Hayatın sisleri bazen bir şeyi ya da birisini olduğundan daha korkunç ya da karanlık gösterebilir. Bazen bir şeyin gerçekte ne olduğunu anlamak için ona uzaktan bakmak yetmez. Yaklaşıp onu iyice tanımak, güzelliğini görmek gerekir.

Bazense yolculuktan o denli yoruluruz ki, kendimizi hayatın nehrinin akışına bırakıp, o akıntıyla birlikte sürüklenmekten başka bir şey gelmez elimizden. Direnmeyi bırakır, suda boğulmayı göze alırız. Ama kendimizi en ıslak ve çaresiz hissetiğimiz zamanda bile yine hiç tanımadığımız birisi, bir yabancı bize yardım edebilir, bizi güvenli kıyılara taşıyabilir. Ona sessizce minnettar kalırız.

En sonunda patikanın sonundaki güvenli açıklığa kavuştuğumuzda, tehlikeli yolculuğumuzu ve maceramızı anlatacak sözleri bulmaktan dahi aciz kalabiliriz. O anda en büyük mutlulukların yaşamdaki küçük anlarda doğduğunu anlarız. Eski bir dostla çıtır çıtır yanan ateşin yanında oturup semaverden çay içerek yıldızları izleyebilmektir mutluluk.. Büyük bir hayretle farkına varırız.

Bazense hepimiz o güzel, o bembeyaz atı düşünürüz.. Acaba ne yapıyor orada, sislerin arasında?




2 comments:

  1. Hos bir cizgi filmmis. Senin yorumunla daha bir anlam kazandi lakin.

    ReplyDelete
  2. Nurvenur,

    Evet, ben de cizgi filmi ilk izledigimde acikcasi cok da fazla bir sey anlamamistim. Bir kac kere izledikten sonra burada yazdiklarimi anlattigini farkettim.
    Nedense bana cok huzur veriyor bunu izlemek.

    ReplyDelete