Sunday, August 23, 2009

Anlar - 5

Üniversite ikinci sınıftayım.. Tiyatro Klübü'müzde üniversitemizin ilk oyununu sahneye koymuşuz.. İlk matineyi oynamak üzereyiz. Nasıl heyecanlıyız, kuliste fısır fısır konuşmalar, sahnede neler oluyor anlamaya çalışmalar, kendi repliklerimizi içimizden gözler sımsıkı kapalı tekrar etmeler, alkış seslerinden seyircinin tepkilerini anlamaya çalışmalar.. Sahne tozu kokusu sinmiş burnumuza. Tiyatroda oynamış olanlar bilir: O tanıdık sahne heyecanı, yüzlerce kişinin karşısına, sahneye, kavurucu sıcaklıktaki spot ışıklarının altına çıkacak olmanın verdiği heyecan midemizi altüst etmiş, yerimizde duramıyoruz.

Sonunda benim sıram geliyor, sahneye giriş müziğim başlıyor, kalbim ağzımda pıt pıt atarken, hızlı adımlarla çıkıyorum sahneye.. Yine tiyatroyla uğraşmış olanlar bilir, sahnedeyken zaten yüzünüze vuran ışıklar o kadar güçlüdür ve izleyiciler öylesine karanlıktadır ki isteseniz de pek bir şey göremezsiniz o tarafa bakınca.. Zaten izleyicileri görmemeniz daha iyidir, sahnede yalnızmışçasına oynarsınız rolünüzü, sizi izleyen onlarca gözü görürseniz panik yapabilirsiniz çünkü.. Bir tek, en öndeki ilk iki-üç sıra nispeten daha ışıklıdır, sahne ışıklarının yansımasıyla.

İşte ben de kendimi kaptırmış repliklerimi art arda sıralarken, en ön sırada yaşlıca bir adam çarpıyor gözüme ister istemez.. Başı öne kaykılmış şekilde uyuduğunu görüyorum. O anda çok dikkatim dağılmıyor ama epeyi sinirleniyorum aslında içten içe. 'Madem uyuyacaktın, niye bu oyunu izlemeye geldin be adam?' diye geçiriyorum içimden.

Neyse, bir sorun olmadan benim sahnem bitiyor, kulise dönüyorum. Oyunumuz da bitiyor, alkışlar, alkışlar..Eğiliyor, selam veriyoruz. Arkadaşlarımla, oyunumuzu sahnelemiş olmanın güzel sarhoşluğuyla birbirimize sarılıyor, birbirimizi kutluyoruz.

Daha sonra kulise dönüp kızlarla soyunma odasında üzerimizi değiştirirken, içimi dökmek istiyorum birden:

- Ya herşey çok güzel gitti ama, en önde yaşlı bir adam vardı, sürekli uyudu. Ne kadar kızdım! Böyle güzel bir oyunda da uyunur mu be adam!

O sırada bir arkadaşım, sakin bir sesle: 'Moonie'ciğim, o amca kör bir amca. Bizim toplumsal gelişim projeleri kapsamında o da oyunu izlemeye gelmişti. Aslında bütün oyun boyunca çok dikkatli bir şekilde bizi dinledi, pür dikkat kulak kesildi' demesin mi!!!!!

O anda başımdan aşağıya kaynar sular döküldü adeta. O kadar utandım ki... 'Yer yarılsa da içine girsem' dedirten anlardan biriydi.

O andan itibaren, hayatta hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını, insanları dışarıdan bakarak asla yargılamamamız gerektiğini anladım.

İçinde bulunduğumuz kutsal ve anlamlı ayın da bize en büyük getirisi bu sanırım: İnsanları, sınırlı bilgilerimize dayanarak yargılamamak, dünyadaki herkese ve herşeye sevgiyle yaklaşmak..

Ramazan ayı mutlu, kutlu olsun!


1 comment:

  1. öznur Durusoy8:03 AM

    Engelli kardeşlerimiz yazınızda da belittiğiniz gibi,belki hiçbir sağlık

    sorunu olmayanlardan daha anlam kazandırarak takip ediyorlar, herşeyi...

    görme engelliler yurt dışı seyahatlere de katılıyorlar. Önemli olan

    oradaki atmosferi yaşamak. Ayrıca da yaşama sevinci....

    ReplyDelete