Friday, October 9, 2009

İnsanlar ve hayat


İnanılmaz ölçüde 'insancıl' olduğumu hissediyorum ben. Şu yazımda da biraz anlatmaya çalışmıştım. İnsanların varlığı, etrafımda çok sayıda insan olması, mutlu ediyor beni. Etrafımdaki kalabalıklardan enerji aldığımı hissediyorum, onların varlığında canlandığımı, güçlendiğimi.. Kendimi mutlu hissettiğim zamanlarda da, mutsuzluk ve hüzün başgösterdiğinde de insanlarla çevrili olsun isterim etrafım.

Türkiye'ye gidince, akrabalarla, arkadaşlarla görüşünce, sokaklarda etrafımdan akan insan selinin nehrine karışınca bu mutluluk doruğa çıkıyor. Amerika'da yaşam belki daha kolay olabilir çoğu insan için, ama bence çok daha yalnız, izole, soğuk.. İnsanlar bir süreden sonra birbirlerine dokunmayı bile unutuveriyorlar. Belki kurallara uyuyorlar ama bu hiç bir işe yaramıyor ki. Zombi gibi bir hayat sürmeye başlıyorlar. Tıkınır gibi yiyor, her yere koşturarak gidiyor, bütün günü bir ofis bölmesinin içine hapsolmuş geçiriyor, önceden belirlenmiş saatlerde ve yerlerde eğleniyor, kendilerine dikte edilen şeyleri satın alıyor, uykusuzluklarını ve mutsuzluklarını yenmek için haplar alıp uyuşturuyorlar beyinlerini. Bir şeyin keyfini sürmeyi, hayatın içinden yavaş yavaş ve tadına vara vara geçmeyi, sevgilerini ve coşkularını göstermeyi, önceden ölçülüp biçilmemiş, spontan laflar edebilmeyi, hatta doya doya bir sevinç çığlığı atabilmeyi bile unutmuş gibiler.

Hayatı, damarlarından kanın akışını, kalbinin güm güm vuruşunu, hayat dolu bedeninin yaşam yolunda koşmasını hissedemedikten sonra yaşamanın ne anlamı var?


No comments:

Post a Comment