Monday, August 22, 2005

Bu şehir


HARMAN DALI

Ellerimi uzatsam dokunabilir miyim?

Dumanına, bulutlarına, göklerine, sisine, güneşine

Güneşine, dumanına, yağmuruna, bulutlarına..

Dokunabilir miyim, uzatsam yüreğimi, dantel örtülerine?

Semaver dolusu çayına, akide şekerlerine?

Mis gibi kokularına, seslerine, mavine, yeşiline?

Bir çocuğun gözlerinde duyduğum yosun kokusuna,

Yüreğimin çarptığı yere, sardunyalarına, yeni asılmış çamaşırlara?

Issız ara sokaklara, gölgelerine, güneş ışığına,

Çakıl taşlarına, hüzün bakışlı insanlarına,

Kaderime, yolumun başladığı ve bittiği yere,

uzansam dokunabilir miyim okyanuslar ötesinde yüreğimin çarptığı

Tuzlu denizinin dibindeki midyeye, tekir kedinin gözlerine,

Dokunabilir miyim uzansam, sevdiğim ve yitirdiğim her şeyi

Bir bakışta birbiriyle çarpıştıran buruk gülümsemesine

Sokaktan geçen yaşlı adamın

Uzanabilir miyim aklında biriktirdiği tüm günlere, gecelere, mevsimlere

Dokunabilir miyim yaşanmış ne varsa bir çırpıda kesip

Sessiz bir çığlıkla geceye salan kemanın sesine

Yakamozların her sırrı saklayan pırıltılarına, binbir gece masallarının

Bir kuyumcu dükkanında yansıyan büyüsüne, pırıltılara

Masallar ve efsaneler görmüş, geçirmiş taşların, duvarların,

Çok bilmişliğine, mağrur duruşlarına,

Geçmişi yüzündeki kırışıklıklarda saklayan yaşlı kadının

Solmuş, yeşil hırkasına

Küçük bir çocuğun avucundaki buruşmuş, ıslak

Kağıt gemiye

Uzansam dokunabilir miyim kıpkırmızı bayraklı, bulut beyazı yelkenli

Okyanuslara

Seksek oynayan anılarımın yanlış çizgilere bastığı

Tepetaklak düşüp sereserpe çimlere yattığı

Kelebeklerle bir uçurtmanın kuyruğunun ucunda buluşup

Dünyanın diğer ucuna bir göz attığı

Uçurum kıyılarına?

Uzansam dokunabilir miyim

Uzak dağların ötesinden gelen güneşin aydınlattığı

Uçsuz bucaksız tepelere, ovalara, acılara, anılara?

Her yeni günün gelişiyle parçalanarak yırtılan,

Kıpkırmızı kanını dağların

Ve ovaların üzerine akıtan geceye

Siyah, sessiz, tanık, esrarlı geceye

Uzansam dokunabilir miyim, gül kokulu ceviz sandığının

İçindeki o son bilmeceye?

Uzansam dokunabilir miyim paylaşılan dostluğun

kahvesinin bütün köpüklerine

Eski aynalarda unutulan yüzlere, elmas ve zümrütlere,

Bir sır olup kalan, karlar altında, donmuş günlere, anlara,

kristal bardaklarda bekletilen likör tadında umutlara, eski çerçevelerde birden

yeniden konuşacakmış gibi duran bütün yüzlere

Gözlere, bakışlara, siyah-beyaz bir anda donmuş bütün hayatlara

Bir kumrunun vakur duruşunda, ya da bir martının simsiyah gözlerinde

Yansıyan bütün göklere

Kehribar renginde bir tesbih tanesindeki kainata

Ya da kainatın içindeki yaşamın

Yanan, yandıkça geceyi aydınlatan

Sesine, bir nefeste sönecekmiş gibi duran

Mumun kendini bitirmesine

Yollara, uzayıp giden, sonu ufka varan, asfalt, toprak, çakıl taşı

Yollara,

Uzanabilir miyim,

Dokunsam

Sevmenin en güzel,

En "sen" haline..

daldan koparıp yediğim şeftaliye

Böğürtlene, bütün kırmızılara

şafakla birlikte solumaya başlayan o şehre,

yüreğimin çarptığı o şehre..

uzak ve uçsuz bucaksız bir nefesi

İçinde saklayan,

O şehre..

Uzanabilir miyim dokunsam,

Mezar taşlarında bütün bir tarihin yazılı olduğu

Gölgelerinde sessiz tanıkları saklayan,

Mavi şehre..

Uzansam dokunabilir miyim

Yüreğimin çarptığı

Yüreğimin çarptığı

Yüreğimin çarptığı şehre?

Gözlerimde son bulan ıssız rüzgarların

bana kokusunu getirdiği..

Tüm yaşananların yeniden yazıldığı,

Yüreğimin orta yerinde duran,

Kaderim, kaderim, alınyazım, geçmişim, geleceğim..

istanbulum..

istanbul'um..





Moonshine

01.11.2003

Chicago, A.B.D

No comments:

Post a Comment