HARMAN DALI
Ellerimi uzatsam dokunabilir miyim?
Dumanına, bulutlarına, göklerine, sisine, güneşine
Güneşine, dumanına, yağmuruna, bulutlarına..
Dokunabilir miyim, uzatsam yüreğimi, dantel örtülerine?
Semaver dolusu çayına, akide şekerlerine?
Mis gibi kokularına, seslerine, mavine, yeşiline?
Bir çocuğun gözlerinde duyduğum yosun kokusuna,
Yüreğimin çarptığı yere, sardunyalarına, yeni asılmış çamaşırlara?
Issız ara sokaklara, gölgelerine, güneş ışığına,
Çakıl taşlarına, hüzün bakışlı insanlarına,
Kaderime, yolumun başladığı ve bittiği yere,
uzansam dokunabilir miyim okyanuslar ötesinde yüreğimin çarptığı
Tuzlu denizinin dibindeki midyeye, tekir kedinin gözlerine,
Dokunabilir miyim uzansam, sevdiğim ve yitirdiğim her şeyi
Bir bakışta birbiriyle çarpıştıran buruk gülümsemesine
Sokaktan geçen yaşlı adamın
Uzanabilir miyim aklında biriktirdiği tüm günlere, gecelere, mevsimlere
Dokunabilir miyim yaşanmış ne varsa bir çırpıda kesip
Sessiz bir çığlıkla geceye salan kemanın sesine
Yakamozların her sırrı saklayan pırıltılarına, binbir gece masallarının
Bir kuyumcu dükkanında yansıyan büyüsüne, pırıltılara
Masallar ve efsaneler görmüş, geçirmiş taşların, duvarların,
Çok bilmişliğine, mağrur duruşlarına,
Geçmişi yüzündeki kırışıklıklarda saklayan yaşlı kadının
Solmuş, yeşil hırkasına
Küçük bir çocuğun avucundaki buruşmuş, ıslak
Kağıt gemiye
Uzansam dokunabilir miyim kıpkırmızı bayraklı, bulut beyazı yelkenli
Okyanuslara
Seksek oynayan anılarımın yanlış çizgilere bastığı
Tepetaklak düşüp sereserpe çimlere yattığı
Kelebeklerle bir uçurtmanın kuyruğunun ucunda buluşup
Dünyanın diğer ucuna bir göz attığı
Uçurum kıyılarına?
Uzansam dokunabilir miyim
Uzak dağların ötesinden gelen güneşin aydınlattığı
Uçsuz bucaksız tepelere, ovalara, acılara, anılara?
Her yeni günün gelişiyle parçalanarak yırtılan,
Kıpkırmızı kanını dağların
Ve ovaların üzerine akıtan geceye
Siyah, sessiz, tanık, esrarlı geceye
Uzansam dokunabilir miyim, gül kokulu ceviz sandığının
İçindeki o son bilmeceye?
Uzansam dokunabilir miyim paylaşılan dostluğun
kahvesinin bütün köpüklerine
Eski aynalarda unutulan yüzlere, elmas ve zümrütlere,
Bir sır olup kalan, karlar altında, donmuş günlere, anlara,
kristal bardaklarda bekletilen likör tadında umutlara, eski çerçevelerde birden
yeniden konuşacakmış gibi duran bütün yüzlere
Gözlere, bakışlara, siyah-beyaz bir anda donmuş bütün hayatlara
Bir kumrunun vakur duruşunda, ya da bir martının simsiyah gözlerinde
Yansıyan bütün göklere
Kehribar renginde bir tesbih tanesindeki kainata
Ya da kainatın içindeki yaşamın
Yanan, yandıkça geceyi aydınlatan
Sesine, bir nefeste sönecekmiş gibi duran
Mumun kendini bitirmesine
Yollara, uzayıp giden, sonu ufka varan, asfalt, toprak, çakıl taşı
Yollara,
Uzanabilir miyim,
Dokunsam
Sevmenin en güzel,
En "sen" haline..
daldan koparıp yediğim şeftaliye
Böğürtlene, bütün kırmızılara
şafakla birlikte solumaya başlayan o şehre,
yüreğimin çarptığı o şehre..
uzak ve uçsuz bucaksız bir nefesi
İçinde saklayan,
O şehre..
Uzanabilir miyim dokunsam,
Mezar taşlarında bütün bir tarihin yazılı olduğu
Gölgelerinde sessiz tanıkları saklayan,
Mavi şehre..
Uzansam dokunabilir miyim
Yüreğimin çarptığı
Yüreğimin çarptığı
Yüreğimin çarptığı şehre?
Gözlerimde son bulan ıssız rüzgarların
bana kokusunu getirdiği..
Tüm yaşananların yeniden yazıldığı,
Yüreğimin orta yerinde duran,
Kaderim, kaderim, alınyazım, geçmişim, geleceğim..
istanbulum..
istanbul'um..
Moonshine
01.11.2003
No comments:
Post a Comment