Wednesday, December 20, 2006
İstanbul - Anlar
Kanatlarında bütün dünyanın rüzgarlarını taşıyan bir martı olmak bu şehirde.. Herşeye, bir şehrin yaşamının içine dahil olan herşeye, insana dair bütün duygulara, yaşamlara, sevinçlere ve acılara yukarıdan bakmak, süzülmek kış güneşiyle zor aydınlanan puslu gökyüzünde.. Bir vapurla arkadaş olmak, dolaşmak kıtalar arası bir rotada, kendi yansımanı görmek koyu, durgun sularda.. Bir martı olmak, Sait Faik'in ya da Orhan Veli'nin martılarından biri gibi süzülmek bu şehrin gökyüzünde..
Ya da eski bir evin arka bahçesinde dolaşan minik bir kedicik olmak.. Yeşil yaprakların, dalların arasından utangaç bakışlar atmak onu sevmeye gelen küçük çocuklara. Zamanın yavaşladığı, unutulmuş bir arka bahçeyi krallığın ilan etmek. Koşmak çimenlerin üzerinde, hiç durmamacasına, diğer kedi yavrularıyla oynamak, hiç büyümeyecekmiş gibi. Küçüklüğüne sığınıp köşe bucak kaçmak, saklanmak, sonra tekrar ortaya çıkmak..
Pencerelerden içeriye girmek için çaba gösteren güneş ışığına vermiş kendilerini, halamın Afrika menekşeleri.. Sessizliklerinde ve duruşlarında gizli bir gurur saklı gibi, vakur gibiler.. Bizim koşturmalarımıza, oradan oraya gidiş-gelişlerimize, telaşlı hallerimize, yaşamımızın çoğunu bir acele içinde geçirmemize şaşırmış gibiler sanki. Kendilerini güneşe vermiş, duruyorlar öyle işte, rahat, dertsiz, tasasız.. Bize 'Yaşam zaten mutlu olunan anlardan başka nedir ki?' diye soruyor gibiler.
Çıplak ağaçların çevrelediği bir gökyüzünü ve güzelim Boğaz'ı seyretmek Emirgan'dan.. Renkleri hafifçe silinmiş eski bir resim gibi, soluk ama güzel manzarası İstanbul'un.. Kulaklarımızda Mercan Dede'nin ve Ömer Faruk Tekbilek'in Doğu ezgileriyle elimizde birer bardak çay, oturup önümüzden geçip akan yaşamı izlemek, denizi, martıları, seyyar satıcıları, okul çıkışında otobüslerine koşturan öğrencileri, kış mevsiminin ve bir Aralık gününün solgun ve hüzünlü ışığını.
İstanbul'da liseli ve aşık olmak. Utangaç gülümseyişler, saf ve masum bir sevgi, bakışmalar, sonunda elele tutuştular:)
Ve sevgililer kafeden ayrıldıktan sonra, Boğaz'a ve İstanbul'a çöken kış akşamı.. İstanbul'da başlayan, biten, süren hayatlar.. Sevgiler, öfkeler, hayalkırıklıkları, umutlar, hüzünler, sevinçler, kırgınlıklar, kıskançlıklar, mutluluklar, dostluklar, kavgalar, ayrılıklar ve buluşmalar.. Yaşamlar.. Anlar..
P.S: Mısır'dan geri döndüm dün.. Orada bir hafta içinde yaptıklarımı ve yaşadıklarımı da koyacağım blog'uma yakında!
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Dünyaya aynı bakış açısıyla bakabilmenin verdigi "tekil olma,aynı bedende aynı duyguları yaşama" duygusuyla huzurlu bir sekilde istanbulu dinlemek,izlemek, hayran kalmak, ona aşık olmak. Bazı şeylerin anlatılmasına gerek olmadığını, konusulmadan da anlaşılabileceğini bilmek. Ablayla geçirilen muhteşem bir günün ardından eve dönmek. :)
ReplyDeleteVe sonra onun gibi gunleri cok ozlemek, baska kitalarda, baska insanlarin arasinda.. Istanbul'u ozlemek..
ReplyDelete