Monday, March 2, 2009

İki Jim Jarmusch filmi

Permanent Vacation:



İzleyeli bayağı oluyor bu filmi. Ne zamandır hakkında bir şeyler yazmak istiyordum, bu akşam Jarmusch'un diğer bir filmini de (Show Tv haber tonlamasıyla: Az sonra!) izleyince ikisini bir araya koyup öyle yazayım dedim. (İlk defa Coffee and Cigarettes filmiyle tanıştığım bu yönetmenin tarzını çok sevmiş, beğenmiştim)

Nasıl anlatsam bilemiyorum bu filmi. Kesinlikle bildiğiniz anlamda giriş, gelişme ve sonuçlu bir film değil. Çok kolay sıkılabilirsiniz izlerken, uyarmadı demeyin. Tam bir 'kesit' filmi. Değişik hayatların tesadüfi noktalarının aynı zaman diliminde buluşması. Arka planda New York. İlginç müzikler. Akıl hastası insanlar. Hayatın dışında, marjinal, kopuk konuşmalar. Zaten konuşma da neredeyse hiç yok film boyunca. Jarmusch'un tarzını kesinlikle hissettirdiği bir film olmuş ama bence. Kısacık bir şiir gibi sanki. Bir anda sokakta yanınızdan geçen iki kişinin konuşmasının bir kaç cümlesine tanık oluvermişsiniz, sonra yürüyüp gitmişsiniz gibi. Zaten film Jarmusch'un üniversite bitirme projesiymiş sanırım!

Yukarıda gördüğünüz sahne (filmin ilk sahnesi) en sevdiğim sahnesi oldu. Bu arada sonu da çok etkileyiciydi. Burada yazmayacağım, o sahneyi filmi izleyenler hatırlar. Görsel olarak çok güzel bir bitiş.



Broken Flowers:


İzlediğim en keyifli ve rahat Jarmusch filmiydi diyebilirim. Filmden çok bir beklentim yoktu açıkçası, çünkü konu itibariyle gayet 'Chick-flick' tabir edilebilecek bir filme benzettim fragmanını izleyince. Bill Murray müzmin bekar, yaşı artık ilerlemiş, zengin ama yalnız bir adamı oynuyor. ('Lost in Translation'dan hatırlarsanız eğer, bu adam böyle mutsuz ve yalnız, çevresinden kopuk karakterleri gerçekten iyi oynuyor. Bu filmi o filmden çok daha doğal ve başarılı buldum, o ayrı.) Bir gün kapısına postayla pembe, esrarengiz bir zarf geliyor. Yaklaşık 20 senedir görmediği eski sevgilisinden ona kısa bir not bu. Zarfın üzerinde adres yok, ancak mektupta kadının adamdan 19 yaşında bir oğlu olduğu, oğlunun bir kaç gün önce evden kaçtığı ve babasını bulmak üzere yollara düştüğü yazıyor. Adamcağız zengin ve yalnız ama halinden çok da şikayetçi değil. Mektubun bir şaka olduğunu düşünüyor ve olayı geçiştirmek niyetinde, ancak dedektiflik hikayelerine ve bu tür gizemleri çözmeye meraklı olan komşusu olaya el atıyor (bu arada komşu da herhangi bir filmde gördüğüm en komik karakterlerden biri, Bill Murray'in ona olan soğuk tepkileri ve melül melül bakışları ise ayrı bir alem, filmi tek başına izliyor olmama rağmen kahkahalarla güldüm bazı yerlerde!) Neyse efendim işte bu egzantrik komşu Bill Murray'i eski sevgililerini bir bir görmeye ikna etmeye çalışıyor. Ona bunun için uçak biletleri, otel odası rezervasyonları ve haritalar dahil herşeyiyle planlı programlı bir paket hazırlıyor. Adamcağız ise mırın kırın etse de (bence) bu hikayenin gerçeklik paynı merak ettiğinden yollara düşüyor.

Filmin geri kalanı ise adamın 20 sene önce hayatına girmiş olan bütün kadınları tek tek bulup onlarla yüzleşmesi. Detayları vermeyeyim ama bu kısım gerçekten çok güzel, insanların nasıl değiştiği, ne kadar farklı tarzlarda yaşamlar sürebildikleri çok güzel anlatılmış. Zaten kadın oyuncuların her biri çok ünlü ve başarılı, tanıdık oyuncular: Sharon Stone, Julie Delpy, Chloe Sevigny, Jessica Lange...vs...vs. Adeta bir yıldızlar geçidi. Hepsi de gerçekten çok iyi oynamış.

Filmin sonu ise çok klasik bir Jarmusch sonu (anlatmayacağım tabii ki:) Çok güzel bitmiş bence film.

Kısacası çok büyük beklentilerle izlememiş olsam da epeyi beğendiğim, keyif aldığım, çok doğal, pembe gül kokulu bir film olmuş 'Kırık Çiçekler'. Müziklerine de bayıldım. Tavsiye ederim.





Dipnot: Filmi internetten izlemek isterseniz Hulu'da var, zaten ben de oradan izledim.



2 comments: