Wednesday, March 25, 2009

Sinema, yine sinema

Bugün sözlüme çalışma ve okuduklarımı tekrar gözden geçirme konusunda motivasyonum yerlerde.. Bu yüzden bari geçtiğimiz ay içinde izlediğim bir kaç filmle ilgili bir şeyler yazayım dedim. Belki yazı yazmak iyi gelir ve ders çalışma konusundaki motivasyonumu tekrar bulurum çıkarırım saklandığı yerden :)

1 - Black Orpheus:



1959 yapımı bu filmin adını ilk defa geçtiğimiz yaz Millenium Park'ta gittiğimiz Bossa Nova konserinde duymuştum. O konserde çalınan bazı şarkıların Antonio Carlos Jobim bestesi olduğu ve bu filmde kullanıldığı söylenmişti. Yunan mitolojisinden Orpheus ve Eurydice'in hikayesini Brezilya'da geçen bir aşk hikayesi şeklinde uyarlamışlar. Rio Karnavalı sırasındaki havayı, o yaşam tarzını merak edenlere çok ilginç gelebilir film. Epeyi eski olduğu için bazı oyunculuklar yapay ve abartılı kaçabilir, uyarmadı demeyin. Film o sene Cannes'da Altın Palmiye ödülü'nü ve A.B.D'de ise En İyi Yabancı Film Oskar'ını almış. Benim filmde en çok sevdiğim şey çocuk oyuncuların diyalogları ve müzikleri oldu. Bir de (burayı filmi izlemediyseniz okumayın) filmin sonunda gitar çalarak güneşin doğmasına 'yardım ettikleri' sahne de çok etkileyiciydi. Filmin müzikleri içinde en enfesi ise tabii ki Manha de Carnaval. Dinlerseniz siz de bana hak vereceksiniz. Bu şarkı beni başka dünyalara götürüyor..

Bu film ayrıca A.B.D başkanı Barack Obama'nın annesinin en sevdiği filmmiş, böyle gerekli (!) bir bilgiyi de eklemeden geçmeyelim :)

2 - Swimming Pool


Fransız yönetmen François Ozon'un bu filmini en iyi özetleyecek kelimeler 'Psikolojik gerilim' olurdu herhalde. Film biraz ağır bir tempoda ilerlemesine rağmen izleyiciyi hiç sıkmıyor, özellikle Fransa'da yazın geçen sahneler çok ilginç.. İnsana yazın o sıcak, gevşek ve tembel havasını çok iyi hissettiriyor film. Orta yaşlı, klasik 'İngiliz leydisi' denebilecek bir kadın yazar, kaybettiği ilham persini bulmak için bir arkadaşının güney Fransa'daki evine gider kısa bir süreliğine. Önce evde tek başına huzur içinde cinayet romanını yazarken, daha sonraları arkadaşının bir kızı olduğunu o kızın bir gece aniden eve gelmesiyle anlar. Aynı evin yüzme havuzunun yüzeyinin sakin olması gibi kadının da sakin olan hayatı bir anda kızın gelişiyle ve hayat tarzıyla sarsılır, dalgalanır. Bundan sonrasında ise film gerçekten çok sürükleyici bence, izleyin görün derim. İlginç ve kesinlikle alıştığımız tarzlardan çok uzak bir film. Filmi sevdim mi sevmedim mi diye kendime sordum bir süre, en sonunda sevdiğime karar verdim.

Ayrıca filmdeki gibi bir ev istiyorum ben de! Şöyle Güney Fransa'da, mis gibi yaz mevsiminin kucağında, pencerelerinden efil efil rüzgarlar esen, geniş ve ferah balkonları olan bir evimiz olsa fena mı olurdu?

3- Fear and Loathing in Las Vegas:


Terry Gilliam'ın daha önce izlediğim tek filmi Brazildi ve hayran kalmıştım bu yönetmenin tarzına. Fear and Loathing in Las Vegas da sürreallikte ve gerçeklikten kopuklukta o filmi aratmadı diyebilirim! Johnny Depp tabii ki harika bir oyunculuk sergiliyor, her zamanki gibi. Zaten ben bu adamın nasıl bukalemun gibi böyle birbirinden farklı rolleri inanılmaz bir hünerle sergileyebildiğine her seferinde şaşırıyorum. Resmen o rolü oynamıyor, o roldeki insan oluveriyor. 'Fear and Loathing in Las Vegas'ta ise beni en çok zorlayan şey o gerçeküstü dünyanın içine tam girememek oldu. Filmin çoğu uyuşturucu 'trip'lerini anlatıyor ve gösteriyor. (Johnny Depp ve Benicio del Toro film boyunca insanın aklına gelebilecek her türlü uyuşturucuyu deniyorlar!!) Tabii benim gibi böyle bir deneyimi olmayan insanlar anlatılanları kavramakta zorlanıyor. Sanki herkesin sarhoş olduğu bir masada tek içmeyen insan olmak gibi bir şeydi benim için bu filmi izlemek, insan eğer o kültüre ait değilse sıkılıyor bayağı. Ama her türlü efekt, renkler ve sinematografi çok başarılıydı. Las Vegas'ın o gerçeküstü ve kötü bir sirke benzeyen havasını çok güzel yansıtmış Terry Gilliam. Daha yeni Ocak'ta ziyaret etmiş olduğumuz bu şehri bir de bir uyuşturucu bağımlısının gözünden o şekilde izlemek bayağı ilginç oldu benim için.



Bugünlük bu kadar, yeni ve güzel filmlerde buluşmak dileğiyle!







No comments:

Post a Comment