Saturday, April 11, 2009
Ah blogistan ah!
Fotoğraf: Relu Rori
Geçen akşam arkadaşlarımla konuşurken farkettik: İnsanların 'özel' anlayışı ne kadar değişti internetin hayatımıza girmesiyle, değil mi?
Eskiden insanlar hayatına dair en özel şeyleri, duygularını düşüncelerini günlüklere yazıp üstüne kilitler vururken (Sevgili arkadaşım P'nin bir gözlemi bu:) şimdi herkes herşeyini, ama herşeyini teşhir etme peşinde.
Meğer ne meraklıymışız biz, izlemeye ve izlenmeye. Hayatımızın her detayını, her yediğimizi içtiğimizi, izlediğimiz fimleri, okuduğumuz kitapları, kendi ailemizi, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı, okulumuzu, işimizi, dost ve düşmanımızı anlatmaya.
Facebook, Twitter, bloglar, başka sosyal siteler...hiç farketmiyor. Hepsinin altında yatan düşünce aynı: İzlemek ve izlenmek. Hayatını herşeyiyle teşhir etmek.
Dün akşam kimlerle hangi mekanda takılmışsın, en sevdiğin renkler neler, son okuduğun kitap hangisi, kendini o anda nasıl hissediyorsun, o anda neler yapıyorsun, hatta ve hatta Facebook'un son tanımlamasıyla sorduğu inanılmaz soru: 'Şu anda aklından neler geçiyor?' Hepsi aynı sayfada, hazır ve nazır bekliyor. O sayfaya giren herkes o insan hakkında anında yüzlerce şey öğreniyor.
İnanılmaz kalabalık ve gürültülü bir mahşer meydanında gibiyiz.
Herkes sürekli kendini, kendi hayatını anlatıyor. Hiç durmaksızın.
O kadar çok konuşuyoruz ki gerçek hayatta arkadaşlarımızla karşılaştığımızda artık anlatacak çok da bir şey kalmamış oluyor.
'dün akşam nasıldı?'
'Facebook'ta fotoğraflarını koydum ya!'
'Filmi beğendin mi sen?'
'Blog'umda yazmıştım ya!'
Gibi kısır diyaloglar doğuyor böylece.. İnsanların paylaşacak bir şeyi kalmıyor, her şeylerini bloglarına dökmüşler çünkü. İnternette bloglara baktığımda şöyle bir, hemen göze çarpan bir kaç şey var:
1 - Hayatını ne kadar ayrıntılı anlatırsan, kendinin ne kadar çok fotoğrafını koyarsan blog'un o kadar çok okunuyor ve takip ediliyor.
Açıkçası artık bayağı korkutmaya başladı bu beni.
Birbirini hiç tanımamış, bir kez olsun yüzyüze gelmemiş insanlar, birbirlerinin bloglarına 'Canım, hayatım, canikom, güzelim...'le başlayan yorumlar yazabiliyor mesela. Hayatında hiç görmediği bir insanı teselli ediyor, onunla dertleşiyor, sırlarını paylaşıyorlar. Bir insan kendini nasıl bu kadar çabuk ve bu kadar kolay bir şekilde böylesine yakın hisseder sadece ekrandan tanıdığı birine?
2 - Ne kadar çok blog'u takip edip ne kadar çok yorum yazarsan o kadar çok yorum alıyorsun. Karşılıklı bir 'sen benim blog'uma yaz, ben de seninkine' anlayışı var, çoğu insan yorumlarına bir karşılık bekliyor. Aynı şey blog linklerini sayfalara eklemek için de geçerli. 'Sen sayfamın adını benim sayfama eklemezsen, ben de seni kendi sayfama eklemem!' Alışveriş mantığındaki bu olaydan pek hazzetmiyorum açıkçası.
3 - Maalesef blog yazarlarının çok büyük bir kısmı Türkçe'yi doğru kullanmaktan aciz. Hiç kimseden mükemmel olması beklenmiyor tabii ki ama üniversite bitirmiş insanların 'PEKTE ANLAMADIM DOĞRUSU' ya da 'CMRTESİ GÜNÜ SNMAYA GİDELİMMİ ŞEKERLER' gibi cümleler kurması beni inanılmaz rahatsız ediyor ve umutsuzluğa düşürüyor.
Bir hayalim var. Bu gibi insanların gece uyurken gidip kulağına 'DAHİ ANLAMINA GELEN 'DE' AYRI YAZILIR!!!' diye bağırmak!! Evet, takıntılı ve hastayım bu konuda, biliyorum. Herkesin bir takıntısı vardır :)
4- Aynı şekilde 'yeni nesil'de yani özellikle 18-25 yaş arası blog yazarlarında gördüğüm 'İngilizce sözcükleri Türkçe okunuşlarıyla yazma alışkanlığı' da beni inanılmaz rahatsız ediyor. Yeni bir moda mı bu? Eğer öyleyse çok çirkin bence. Şöyle bir cümle görünce gerçekten midem bulanıyor: 'Ay bugün de boyfrendimle sinemaya gittik. Amaaan horibıl bi film! Yani ay kudınt stend it, bu kadar olur! Hadi optum sizi canlar! Ay hart yu.'
Lütfen söyleyin bana, bütün bunlar sizi de rahatsız ediyor mu? Ben mi çok hassasım, ya da bunları farkeden bir ben miyim? Kötü bir kabus mu bu? Yoksa ben yaşlanıyor muyum :)
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Benim de "herkez" takıntım var :) O kelimeyi görünce blog sahibi doğrusunu söylemek istiyorum. Yaklaşımım anlaşılmaz diye sessizce çıkıyorum. Facebook'dan koşar adım kaçtım. Diğerlerini denemedim bile. Ah blog nasıl da haklısın. Ama garip bir şekil de sadece ekrandan tanıdığım kimi bloggerlari seviyorum. Bunun mantıklı bir açıklaması yok biliyorum :) İng. Türkçe karmakarış yazan blogları okumuyorum. Herkesin kendi tercihi. Bence amaçları kaç dil bildiklerini gösterip hava atmak. Senin duru tarzın, sadeliğin en hoşuma giden yanın ;)
ReplyDeletefacebook, twitter gibi olaylardan pek haz etmiyorum. facebookta normalde okulda sana selam vermeye gerek bile görmeyen insanların, orada ya da başka bir internet sitesinde seni görünce kırk yıllık arkadaşmışız gibi yakınlığa girişmelerine de bir anlam veremiyorum. o yüzden de facebook olayından elimi eteğimi çektim.
ReplyDeletebende sinema konusunda oluyor o "bloga yazdım ya" cümlesi:) elde olmadan oluyor bazen de. özel hayatı anlatma olayına ise pek ısınamadım. sanki bloga günlük tarzı bir şey yazınca bir yerlerden zarar görecekmişim gibi bir batıl inancım da var. başkalarının da özel hayatlarına merakım yoktur aynı şekilde :))
merhaba, blogunu cok tesadufi bir sekilde kesfettim.. ben de dusunduklerine katilmakla birlikte teshir etmek meselesinin birazcik kendimizi -kaba bir tabir olacak ama- baskalarina pazarlamakla iliskili oldugunu dusunuyorum. Kimlik pazarliyoruz bir nevi.. Facebook en azindan bana hep bunu hatirlatiyor. Uye olunan gruplar, yayinlanan video'lar, statu mesajlari, vs.
ReplyDeletebir de bu teshir edilenleri takip etme meselesinde merak duygusunun da onemli rol oynadigini dusunuyorum. Baska hayatlari merak etmek.. Kapitalist dunyada ev-is arasinda monoton bir hayat suren bizler, hayattan tuketmek disinda zevk alamayan buyuk bir cogunluk, merak ediyoruz baskalari nasil hayatlar yasiyorlar, neleri nasil tuketiyorlar. Tabi her blog yazani ya da facebook hesabi olani bu kategoriye koyamam, genelleme yapmak istemem, ama cogunluk icin belki boyle birsey soyleyebilirim. sevgiler,
Bloglar hakkında benim düşüncem:biraz felsefik olcak ama bence insan bilinmek istiyor. zevklerinden, hayatından, düşüncelerinden bahsederek bende varım diyor.bir tarafta giderek yalnızlaştığımız gerçek dünya diğer tarafda oldukça kalabalık ve renkli sanal dünya. üstelik sürekli kendinden bahsedebiliyosun:)
ReplyDeleteSenin kadar hassas olmasamda okuduğum blogların Türkçeyi doğru kullanmaları hoşuma gidiyor. İngilizce türkçe karışık pek görmedim ama hakkaten mide bulandırıcı.
Hiç birbirini tanımayan insanların birbirine böylesine ısınmaları bazen benide korkutuyor garipsiyorum ama bloglarda gerçek dünyadaki birçok korkunun ortadan kalkarak çok samimi düşüncelerin yazıldığını düşününce kendini çok yakın hissetmek doğal geliyor.
Hoşçakal:)
Merhaba Benim Hayatim
ReplyDeleteEvet iste insan garip bir sekilde kendini blogdan tanidigi insanlara yakin hissedebiliyor. Ben de onu sorguluyordum aslinda, nasil oluyor da boyle oluyor? :)
Yazi tarzimi begendigine cok sevindim, cok tesekkurler guzel sozlerin icin.
Merhaba Sera,
Facebook konusunda butun soylediklerine aynen katiliyorum. Ama benim sahsen merak duygum ve o bahsettigim "izleme ve izlenme" istegim baskin cikiyor ve bazen kendimi facebook'ta gerektiginden cok zaman gecirirken buluyorum.
Bence de insanin cok ozelinin kendisine kalmasi dogru olan. Butun duygu ve dusuncelerini blog'a yazabilen insanlara sasiriyorum gercekten.
Zsa,
Evet haklisin, tamamen "marketing" yani pazarlama mantiginda isliyor bu internet olusumlari. En basta da Facebook.
Benim de anlatmaya calistigim o "merak" duygusuydu zaten. Kesinlikle insanin en agir basan duygularindan biri. Blog'umu begenmene sevindim :)
Selam Isil
Evet, surekli kendinden bahsetmek sanirim boylesine yogun bir sekilde ancak internette mumkun, gercek hayatta kendimizi bu kadar anlatsak herkes bizi egoist sanirdi herhalde :)
Evet, bu blog arkadasligi/yakinligi cok ilginc bir sey gercekten. Cok farkli bir iletisim, cok farkli bir paylasim platformu. Ben kendim bile hala yeni kesfediyorum!
Sevgiler herkese
Moonie
Son yillarda internet tam anlamiyla bir pop culture oldu. Eger blog yazmiyorsan, facebookta aktif degilsen, yedigini ictigini tweeterde sergilemiyorsan, yasamiyorsun anlamina geliyor. Varliginin ispati icin internette kendini ifsa etmen lazim. Bizim alisegeldigimiz iletisimden ve paylasimdan cok farkli. Ama kacinmak pek de mumkun degil sanirim.
ReplyDeleteKotu yonlerinin yaninda, ben takip ettigim bloglar sayesinde cok sey ogrendim, yeni seyler kesfettim, kendimi gelistirdim. ABD'nin kucuk bir sehrinde kafa dengi insan bulamayinca takip ettigim bloglar yardimima kostu ve dunyada benim gibi insanlarin yasadigini hissettirdi. Sanirim yalnizlik duygusundan kurtardi beni. Sanal da olsa blog arkadaslarimi cevremde olan cogu arkadasima yeglerim. En basta da seni:)
Nurvenurcum,
ReplyDeleteKacinmak mumkun degil evet bence de. Ayrica kacmamiz grekli mi illa bu paylasimdan acaba? Yani bir sure Facebookta vakit gecirirken kendimi suclu hissediyordum. Sanki kotu bir sey yapiyormus gibi. Ama bence herhalde ayarinda ve dengeli olduktan sonra her sekil paylasimin ayri bir guzelligi var.
Dedigim ve dedigin gibi iletisim sekillleri, platformlari, yollari degisiyor, cok degisti. Benim icin de blog'um yazmak icin, paylasmak icin, yeni ve guzel insanlar tanimak icin cok iyi bir arac oldu. Ve blog'umu actigima hic bir zaman pisman olmadim. Tam tersi hayatima cok sey katti gercekten. Ben de senin ve blogun icin ayni seyi dusunuyorum yani :) Cogu yuzyuze paylasimdan daha degerli olabiliyor gercekten bu tur paylasimlar.
Sevgiler
Moonie