Tuesday, July 28, 2009

Saatleri Ayarlama Enstitüsü


Fotoğraf: Ae3sthetix

'Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.. Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur.'

Muvakkit Nuri Efendi, Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Sonunda, 'ölmeden önce okumayı istediğim kitaplar' listesinden bu güzel kitabı okudum. Blog arkadaşım (ve artık gerçek hayatta da arkadaşım:) olan Nurvenur'un tavsiyesi ve blog'undaki yazısı da bu kitabı okumak için beni teşvik etti.

Okudukça Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dehasına bir kez daha hayran kaldım, yaptığı saptamaları sanki birisi benim düşüncelerimi kağıda geçirmiş gibi takdir ettim, ince esprilerine bazı yerlerinde kahkahalarla güldüm. Hayri İrdal ve Halit Ayarcı sanki ete kemiğe bürünüp karşımda gerçek birer insan olup çıktılar, onlarla güldüm, onlarla ağladım. Özellikle kitabın ilk 200 sayfasından sonra resmen içine düştüm. Son 300 sayfalık kısmı nasıl okuduğumu hatırlamıyorum bile, öylesine yutar gibi okudum.

Kitapta en çok sevdiğim yerler, Nuri Bey'in iş anlayışının ve zanaatkarlığının anlatıldığı bölüm ve Hayri İrdal ile Halit Ayarcı'nın ilk karşılaştıkları akşam birlikte yiyip içtikleri rakı sofrası bölümü oldu. Bu bölümlerde diyaloglar nasıl sivri bir dille, nasıl zekice yazılmış.. Hayran kaldım..

Kendine bir iş arayan boş insanların bir enstitü kurmaları ve bu enstitünün önce isminin gelmesi ve ismi altında kendi fonksiyonunu yaratması, bir anlamda içinin doldurulması fikri.. Çok hoştu gerçekten! Hayri İrdal'ın ağzından Halit Ayarcı'dan öğrendiği iş felsefesini dinleyelim bir de:

'Bu, iş denen şeyin fazileti idi.
İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve manasız olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen adam, ister istemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahbusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihin büyük sırrı burada idi...'


Saatler ve zaman konusundaki felsefi paragrafları okumanın ise ayrı bir lezzeti vardı. 'Mübarek' adı verilen, insansı özellikler kazanan ve adeta bir şahsiyet olup çıkan eski sarkaçlı saat ise kitapta en çok hoşuma giden 'karakter'lerden biri oldu! Aklıma, İngilizce'de de böyle büyük ve eski saatlere 'Grandfather clock' yani 'büyükbaba saat' denildiği geldi. Demek ki herkes bir şekilde insanlaştırıyor kafasında, böyle saatleri!

Zaman mefhumu üzerine uzun uzun düşünmüş ve seneler önce şöyle bir yazı yazmıştım.

O yazıyı yazdığım zaman henüz bu güzel kitabı okumamıştım.Ama yazımın sonunda alıntıladığım o şiiri de Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yazmış olması, bir tesadüf olabilir mi? Hiç sanmam!

Teşekkürler, büyük üstad..

No comments:

Post a Comment