Thursday, December 17, 2009

400 blows



François Truffaut'nun ilk filmiymiş. Beni de Truffaut ile ve Fransız 'Nouvelle Vague' (Yeni Dalga) sinemasıyla tanıştıran ilk film oldu. Siyah-beyaz fotoğraflar çekmeye yoğunlaştığım şu günlerde siyah-beyaz ve görsel açıdan bu kadar tatmin edici bir film izlemek çok mutlu etti beni. Sonu ise enfes. Tek kelimeyle enfes. (Filmi izlemediyseniz yazının geri kalanını okumayın bence)

Çocuk olmanın o büyüleyici hali, okul sıralarının monotonluğu ve sıkıcılığı, toplumun uymamızı beklediği normlar.. Paris sokaklarının siyah-beyaz güzelliği. Asilik ve kural tanımazlığın o heyecanı. Toplum kurallarına uyamayan çocuğun olgunlaşma, kendini bulma hikayesi.

Hayran kaldığım geçiş sahneleri: Okul sıralarında mürekkepli kalemle bir şeyler yazıp sayfalar yırtan çocuk, kukla tiyatrosunu izlerken gülen, kahkaha atan çocukların yüzleri, ve tabii ki Antoine'ın sonsuza kadar sürecekmiş gibi görünen koşma sahnesi ve bana özgürlüğü ve aynı zamanda da ölümü çağrıştıran denize kavuşması.

Ne kadar naif, saf, masum, içten bir film.

Bir de sonu çok güzel. Söylemiş miydim?


No comments:

Post a Comment