Sunday, November 5, 2006

Zaman, nereye gidiyor?




Aklıma Ingmar Bergman'ın muhteşem filmi 'Yaban Çilekleri'nin başındaki bir sahne geliyor günlerden beri. Başrol oyuncusu kabusunun bir kısmında baktığı saatin akrep ve yelkovanlarının olmadığını görür! Daha korkutucu bir kabus düşünemiyorum, zaman kavramının olmadığı bir mekanda gerçeklik, somutluğunu yitirir ve yokolur gibi geliyor.

Zaman o kadar göreceli ve değişken bir kavram ki aslında.. Zamanı hızlandırmak ya da yavaşlatmak elimizde diye düşünüyorum, yani beynimizin algılayışına bağlı olarak çok değişiyor zamanın nasıl geçtiği bize göre. Aynı şehirde olan iki kişi için bile zaman farklı geçiyor olabilir mesela, biri hastanede bir yakınının ameliyattan çıkmasını bekliyordur belki, diğeri ise evinde arkadaşlarıyla sohbet ediyor, çay içiyordur. Bu iki insan için mesela saat 6 ile 7 arasında zaman, farklı hızlarda geçer. İnanılmayacak gibi ama gerçek: Zamanı algılayışımız, onun içinde nasıl hareket ettiğimizi etkileyebiliyor.

İnsanın yaşının ilerlemesiyle de değişir zaman kavramı, çocukken 'bir yıl' adeta sonsuzluğa eşitmiş gibi gelirken, yıllar geçtikçe zaman kavramı daralmaya başlar. Bir de bakarız ki, bir yıl, bir ana eşit olmuş neredeyse. Korkutur bizi bu değişim, ürkeriz, hem sürekli söylemez mi anneanne ve babaannelerimiz, 'Hayat göz açıp kapayıncaya kadar geçti' diye.. Gitgide kısalan ve gitgide ivmelenen zamanın nasıl acımasızca bütün bir yaşamı ellerinden alıverdiğini anlatmazlar mı gözleri dolu dolu?

Yaşamın ritminin içinde bazen, kendimi hızla koşan zamanın gerisinde ona yetişmeye çalışıyor gibi hissediyor, bazense ileriye geçip onu peşimden sürüklemeye çalıştığımı duyumsuyorum. Hiç bir zaman eşit değiliz sanki onunla, hep birbirimizi ıskalıyoruz sanki, hep bir şeyler eksik ve hiç tam olamayacak olması galiba aslında bu yaşamı anlamlı kılan..

Zamanla ilgili ne kadar çok normal bulduğumuz şey var, aslında çok şaşırtıcı olan. Neden geriye doğru değil de ileriye akar zaman mesela? Hep varolmuş ve varolacak mıdır? Yoksa herkesin zamanı kendi yaşamıyla sınırlı mıdır? Bu dünya üzerindeki zamanlarının kesiştiği noktalarda, bir çok kişi aynı dünyaya bakarken neden farklı şeyler görür? Geri getirilemez olması mıdır zamanı bu denli vazgeçilmez ve değerli kılan şey? Yoksa, uğruna vazgeçtiğimiz şeyler midir, zamandan kazanmak için feda ettiğimiz anılar, sevgiler, düşler, umutlar, hayaller, amaçlar mıdır zamanı bu denli önemli kılan? Geçici bir andan farklı mıdır acaba bu dünya üzerindeki yaşamımızın tümü? Yoksa bütün kainatı ilgilendiren, nice yangınlar başlatan bir kıvılcım mıdır bu düş, bu hikaye, yaşatmaya çalıştığımız bu rüya?





Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
Içim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.




Ahmet Hamdi Tanpınar

3 comments:

  1. Anonymous12:05 AM

    zamanla olan problemimizi şiir de çözemiyor. üzücü? bilmiyorum. ilgilenmemek geçici bir çözüm olabilir. bitene dek. zaman, doğrudur. çok doğrudur.

    -
    filmi seyretmedim. başlığa cevap yazayım: korkularımızdan ve beynimizde dönen sorulardan kaçıyor.

    *aniden bit*

    ReplyDelete
  2. evet, sanirim biz onu kovaladikca o daha da cok uzaklasiyor bizden, ya da bize mi oyle geliyor acaba..

    Karmasik zaman, hayat, korkularimiz ve sorularimiz.. Bazen basa cikamiyor insan..

    ReplyDelete
  3. www.seniormomo.blogspot.com

    bitirme projemin blogu. Michael Ende'nin Momo isimli romanından uyarlama bir kısa film çekiyorum. Zaman ve zaman hırsızlığıyla alakalı olacak. İlgini çekebilir, bir bak istersen.

    ReplyDelete