Sunday, September 10, 2006
Bu hafta
Bu hafta çok sakin ve dinlendiriciydi, çoğunluğunda anneannem ve dedem bizdeydi. Anneannemi çok seviyorum, onun evde olması bana inanılmaz ölçüde huzur veriyor ve anlattığı hikayeleri dinlemekten, onunla oturup saatlerce konuşup gülüşmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Beni bol bol şımarttı ve yemekler pişirdi, birlikte kahkahalar attık, güzel şeylerden bahsettik ve hatırlanmaya değer bir hafta geçirdik 4 Eylül onun doğumgünüymüş, daha önceden hiç kutlama yapmadığı için ilk defa bu sene öğrendim. Ona sürpriz olarak etrafı çikolatalarla bezeli bir tane mumla süslü bir tabak hazırladım, doğumgününü kutladım, bir sürü fotoğrafını çektim. Çok güzel bir geceydi, gerçekten çok eğlendik.
Onun dışında Burak'la iki tane çok kötü film izledik, Silent Hill diye bir korku filmi (oyununu daha önceden playstation'da çok eskiden oynamış olduğumuz için çok seviyorduk ama filmi çok vasat çıktı gerçekten) ve Kingdom of Heaven. Kingdom of Heaven'ı Haçlı seferleriyle ilgili olduğundan ve içinde Selahattin Eyyubi gibi bir karakteri barındırdığı için merak edip almıştım, ama o da gerçekten kötüydü ve klişelerle doluydu. Sadece izlemiş olmak için izledim.
Bütün bu vasat filmlerden sonra bu gece annemle oturup Elia Kazan'ın yönettiği Marlon Brando ve Vivien Leigh'li Arzu Tramvayı'nı izledik, çok güzeldi gerçekten, o filmlerden sonra ilaç gibi geldi. Marlon Brando 27 yaşındaymış film çekilirken, Stanley rolünde inanılmaz vahşi bir güzelliği var. Vivien Leigh de Blanche DuBois rolünün hakkını vermiş diyebilirim. Neredeyse 4 saat uzunluğundaki film, her ne kadar karamsar bir havası da olsa, sadece Blanche'ın dudaklarından dökülen o inanılmaz replik için bile izlenebilirdi: "Whoever you are, I have always depended on the kindness of strangers." (Kim olursanız olun, yabancıların nezaketine her zaman güvenmişimdir.)
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment