Wednesday, September 27, 2006
Kendi ayakları üzerinde durmak
Kıtalar ve okyanuslar aşıp yeni bir 'ev'e ayak basmak, kendimi ve beraberimde getirdiğim herşeyi o eve yerleştirmeye çalışmak, yepyeni bir alanı kendimin yapmaya, bana uymasını sağlamaya çalışmak.. Kendi kültürümün, şehrimin, ülkemin çok uzağında, bambaşka kültürleri tanımak, diller öğrenmek, yemeklerini yemek, burada, evimden çok çok uzaklarda yeni bir ev ve bir düzen kurmaya çalışmak.. 4 senedir bunu yapıyor olmama rağmen her seferinde bu macera bana değişik bir keyif veriyor. Yaşamımda ilk defa sadece bana ait olan bir evim var, evimin içi yatağım dışında bomboş olsa da ben çok mutluyum, insanın kendine ait bir alanı olması, ve bu alanın her şeyinden sadece kendisinin sorumlu olması inanılmaz. Çok özgürleştirici ve güven verici bir duygu bu, yaşama alanı dahilinde kimseye bağlı ya da bağımlı olmadan, kendi koyduğum kurallarla yaşayabilmek. Kendi müziklerimi dinleyip, yemeklerimi yiyebilmek, canım istediğinde sessizlikte huzur bulmak, ya da bir kaç dostun sohbetinde.. Bir kadının kendini dinleyebileceği bir odası olmalı diyen Virginia Woolf muydu? Gerçekten de ruhumu dinlendirebileceğim, kendimi güvende ve huzurlu hissedebileceğim bir yerin olması çok güzel bu büyük şehirde. Ne kimseye emir vermek zorunda olmak, ne de kimseden emir almak zorunda olmak.. Gerçek özgürlük bu sanırım. İstediğim an köşeme çekilebilmek ve orada kıvrılıp uyuyabilmek.. Mutluluk bu.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment