Sunday, September 24, 2006
Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı
Demiş Cemal Süreya. Ne kadar doğru, doğru olduğu kadar da güzel anıları çağrıştıran bir söz bu benim gözümde. Şimdi yeni evimde yerleşmeye ve yeni mobilyalar almaya çalışırken eski evimizde geçen kusursuz anları hatırladığımda hep kahvaltılar geliyor aklıma, her biri çok değerli anılar olarak. Zaten hayat genelinde monoton ve biraz da hüzünlü bir yolculuk, ama mutluluk bize küçük anlar şeklinde veriliyor bence, değerini bilmemiz ve o anın içinde kaybolabilmemiz için içimize düşen küçük yağmur damlaları gibi, nerede karşımıza çıkacağı belli olmuyor bu küçük mutlulukların. İşte galiba bu yüzden ben zorunlu ve dayatılmış eğlence şekillerini sevmiyorum, Cumartesi gecesi dışarı çıkıp bir bara gitme gibi mesela. Kendimi 'eğleniyor olmak zorunda hissetmek' bana çok itici geliyor. Halbuki gerçek mutluluk çok daha doğaçlama ve spontan bir şekilde geliyor insana hayatta, sokakta tanıdığım ve çok sevdiğim bir arkadaşıma rastlayıp onunla bir bardak sıcak çay içebilmek gibi mesela, ya da posta kutumda bulduğum bir mektup, ya da sevdiklerimle yaptığım güzel bir kahvaltı gibi.
Günün en sevdiğim zamanının sabah saatleri olduğu gözönüne alınırsa kahvaltıyı bu kadar sevmem hiç de şaşırtıcı gelmiyor aslında. Henüz günün dertleri ve sorunları insanın başına üşüşmemişken, güneşin ışıkları bile o sert ve acımasız hallerine dönüşmemişken, her yer henüz sessiz ve uyanmaktayken sevdiklerimle bir kahvaltıyı paylaşmak, en çok sevdiğim anlardan biri. Sıcak çayın berrak rengi, kızarmış ekmek kokusu, en sevdiğim beyaz peynir ve domates dilimleri, zeytinyağı, ev yapımı reçel, sıcacık ve çıtır çıtır simit, yeşil biberler, ve kahvaltının beraberinde getirdiği güzel sohbetler, kahkahalar, gülüşler.. Bir Türk kahvaltısı kadar çeşitli lezzetlerin, tat ve renklerin bir araya geldiği başka bir sofra yoktur sanırım. Amerikalıların bir kase sütün içine boca ettiği Corn Flakes'lerin aksine bizim kahvaltı kültürümüz inanılmaz zengin ve bu beni çok mutlu ediyor. O yüzden burada da elimden geldiğince İstanbul'daki evimdeki ortamı yaratmaya ve kahvaltıyı hiç ihmal etmemeye çalışıyorum.
Kahvaltı ve mutluluk gerçekten de birbirine çok yakın kavramlar benim için. Sevgili Orhan Veli de bu bağlantıyı görmüş olmalı ki, yıllardır kahvaltılarımızda birbirimize söyleyip durduğumuz o güzel şiirini yazmış. Bazen çok yoğun duyguları anlatabilmek için ağdalı ve karmaşık sözcükler kullanmak gerekmediğinin en güzel kanıtı bence. 'Çayın rengi ne kadar güzel/Sabah sabah/Açık havada' diye başlamış şiirine şair. Yaşama sevincinin o an hissettiği mutluluğa yansımasını bir kaç dizeyle bir kağıda döküvermiş. Bize de bu mutluluğu paylaşmak ve hayatın içinde karşımıza çıkan o eşsiz mutluluk anlarının tadını çıkarmak düşüyor herhalde. Yaşama sevinci ve mutluluk, her gün bir çok değişik şekle bürünerek karşımıza çıktığı halde insanlar neden hep ulaşılmaz olduğunu düşünürler acaba onların?
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment