Friday, September 22, 2006
Yeniden yeni dünya
Uçtum, uçtum, geldim yine işte buralara. Bir kaç gündür yazamamanın nedeni yol telaşı ve hazırlıklarıyla günlerin nasıl geçtiğini bile anlayamamış olmam. Bu sefer İstanbul'a hoşçakal dedim ama kendi evimde elveda demek zorunda kaldım. Bir daha geldiğimde başka bir evim olacak çünkü.
Kendimi oradan oraya savrulan bir göçmen kuş gibi hissediyorum. Yolculuk normaldi, ancak iki tane daha önceden hiç görmemiş olduğum olay ve yer gördüm: İlki uçakta giderken dışarıyı ve bulutları izlemeyi çok sevdiğim için gözüm yine dışarıdayken gördüğüm uçaktı. Evet, ilk defa, uçağımızın biraz ötesinden başka bir yöne doğru uçmakta olan diğer bir uçağı gördüm. Çok garipti, sanki trafikteki diğer arabaları görmek gibiydi biraz ama iki uçak da çok hızlı hareket etmekte olduklarından bir 5-10 saniye boyunca ancak görebildim onu. Acaba bir gün şehiriçi trafik ulaşımı da havadan sağlanabilecek mi ve bu nasıl kontrol edilebilecek? 5. Element filmi geldi bir an aklıma.
Gördüğüm ikinci şaşırtıcı şey de, dünyanın şu ana kadar gördüğüm en kuzeydeki kara parçası olan Grönland'dı. Okyanusun üzerinde uçak sakin sakin ilerlerken yanımdakilerin de hayret ünlemleri ve işaret etmeleri üzerine pencereden dışarı bakınca ne göreyim! Grönland toprakları bütün ihtişamlarıyla tam altımızdaydı. Uçak dünyanın şeklinden ötürü kuzey kutbuna mümkün olduğunca yakın gitmeye çalıştığı için her seferinde Grönland'in üzerinden gittiğimizi biliyordum da, hiç kendi gözlerimle görmemiştim orayı. Geniş kayalar, tepelerindeki buzullar ve suyun içinde sadece üst kısımları görülen buzdağları, hayat barındırmayan ıssız ve soğuk topraklar..İnsan bir an ürperiyor bu kayaların ve buzulların genişliğini görünce. Kendi yaşamının dünyanın toprakları üzerinde bile ne denli küçük bir yer kapladığını hatırlıyor.
Okyanusu geçip Kanada üzerinden Amerika kıtasına girdiğimizde artık okumakta olduğum Paul Auster'ın New York Üçlemesi'nin ilk kitabı olan 'The Glass City'yi (Cam Şehir) bitirmiştim. Sürekli su içerek ve daha önceden belirtmiş olduğum için bana özel getirilen vejeteryan yemeklerini yiyerek 9 saati geçirmeye çalışsam da yine de çok çabuk geçtiğini söyleyemem zamanın. Uyuyamayınca okyanus aşırı yolculuklar pek bir çekilmez oluyor. Ancak Paul Auster sağolsun, sürükleyici romanı bana gerçekten keyif verdi bu yolculuğumda. Şimdi kalan iki hikayeyi de okumak için sabırsızlanıyorum.
İki tane film gösterildi, ikisi de çok kötüydü, izlemedim. Yalnız Lufthansa'yı kutluyorum, World Music (Dünya Müzikleri) radyo kanalını dinlemek için açtığımda Mercan Dede'nin o büyülü müziği kulağıma dolduğu için. Nefes albümünden Ginhawa parçası, çok mutlu etti beni. Önce çok şaşırdım, daha sonra bulutların üstünde o müziği dinleyebilmenin keyfini çıkardım. Gerçekten çok güzel bir sürprizdi benim için.
Sonrası, klasik iniş, pasaport, gümrük yorgunlukları, sonunda yeni 'ev'e geliş, yerleşmeye çalışma. Şimdilik yeni evimde ben, bir yatak ve onlarca koli başbaşayız! Kısa zamanda bu durumun değişeceğini umuyorum. 'Bavulların içinden' yaşamak bana kendimi kronik bir yolgezer gibi hissettiriyor çünkü. Bir bukalemun gibi hissediyorum kendimi, böyle sadece bir akşamda yepyeni ve değişik bir yeri 'ev' olarak kabullenebildiğim için. Dünya benim evim olmuş da, ben mi farkında değilim acaba?
Ancak Konstantin Kavafis'in güzel şiiri de aklımdan çıkmıyor bu arada, uzun yolculuklarda, ayrılışlarda, kavuşmalarda:
Şehir
Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
Çeviren: Cevat Çapan
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
ezginin gunlugunden bu sarkiyi dinlemek var bir de...
ReplyDeleteEvet ben de duydum o sarkiyi ama henuz dinleyemedim :)
ReplyDelete