Tuesday, June 30, 2009
Chicago'da gece
Zaman, saniyeleri dakikalara, dakikaları saatlere, saatleri günlere tamamlıyor. Günler hızla geçiyor.
Kedicik, halının üzerine uzanmış, uyukluyor. Arada bir sanki rüya görüyormuş gibi 'gurrr'luyor.
Yan dairede bir bebek ağlıyor.
Evimiz sessiz, pencereden tatlı bir meltem giriyor içeri. Bazen sokaktan geçen arabaların sesleri.
Ben tıkır tıkır klavyede bir şeyler yazıyorum.
Dışarıda serin bir yaz gecesi.
Haziran ayının son gününün gecesi. Yazın üçte biri bitti bile. Annemin deyişiyle 'Göz açıp kapayıncaya kadar kış gelir'.
Yarın, tekrar kütüphaneye gitme ve araştırma yapma günlerim başlıyor. Kitapların kokusunu, kütüphaneyi, orada arkadaşlarımı görmeyi özledim. Kampüsümü çok seviyorum. Havada asılı duran kahve kokusunu, ahşap masa ve sandalyelerdeki 'yaşanmışlık çizgileri'ni, duvarlardaki eski portreleri, kampüsteki kafeleri, gotik binaları, asırlık ağaçları, nilüfer yapraklarıyla kaplı minik göletimizi, yemyeşil çimleri, kampüste yürürken heyecanlı heyecanlı konuşan öğretmen ve öğrencileri, kısacası 'akademi'yi çok seviyorum! Öğrenmek ve öğretmek, hayatta en çok sevdiğim şeyler ve sanırım ben bunları yapmak için doğmuşum.
Bir yandan da mis kokulu annemi, canımın içi babamı çok ama çok özledim. İstanbul'u da. Eylül ayını iple çekiyorum.
Bir de bugünlerde canım feci şekilde 'buğdaylı yoğurt çorbası' çekiyor. Yapıp, buzdolabında soğutup, serin serin yemek istiyorum şu yaz günlerinde. Şöyle naneli filan, üstü de kavrulmuş soğanlı...mmmm :)
Chicago'da bir Haziran ayı daha, böyle bitiyor işte..
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment