Okuma serüvenime kaldığım yerden devam ediyorum. Geldik ortaokul ve liseye...
Hazırlık sınıfına geldiğimde İngilizce öğrenmiş olmanın verdiği istekle ve şevkle İngiliz ve Amerikan edebiyatı klasiklerini sadeleştirilmiş olarak okumaya başladım. Jane Austen'la bu yıllarda tanıştım, Gurur ve Önyargı kitabını okumamla birlikte. Unutulmaz Heathcliff karakterinin yer aldığı Emily Bronte'un tek romanı olan 'Uğultulu Tepeler'i de çok severdim. İngiltere'nin ne kadar büyülü bir yer olduğuna inancım o yaşlarda başlamıştı!
Sherlock Holmes'un maceralarına bayılırdım. Heyecanlı dedektif öyküleri, beni çok daha ilginç bulduğum gerilim / korku edebiyatına da yaklaştırdı ve gerçek aşkım Edgar Allan Poe'yla da işte bu sıralarda tanıştım. O sıralar en sevdiğim hikayesi olan 'Kuyu ve Sarkaç'ı (The Pit and the Pendulum) defalarca okuduğumu hatırlarım. Daha sonra saplantıya dönüşecek olan Poe sevgimin temelleri çok sağlam bir şekilde atılmıştı o zaman.
Dedektif demişken, Agatha Christie'den bahsetmemek olmaz. Edebi açıdan çok hafif bulunsa da çok severim ben Agatha Christie kitaplarını. Ortaokulda okuyup en çok hayran kaldığım kitabı 'On küçük zenci'ydi. İkinci ve üçüncü sırada 'Doğu Ekspresi'nde Cinayet' ve 'Mezopotamya'da Cinayet' gelir. Hercule Poirot gibi sevilesi bir karakteri yarattığı için Christie'ye minnettarım!
Korku edebiyatından Mary Shelley'in Frankenstein'ına hayran kalmıştım. Hala, okuduğum en hüzünlü kitaplardan biri olduğunu düşünürüm. Toplum tarafından bir canavar olarak algılanan yaratığın insanlara kendini kabul ettirme çabası ve dışlanmışlığı, içimi acıtır hep.
Bir insanın iki farklı yüzünü en çarpıcı şekilde anlatan kitapsa Doktor Jekyll ve Mr Hyde'dır bana göre. Aynı insanın içindeki birbirine tamamen zıt kişilikleri bu kadar iyi anlatabilen başka bir kitap tanımıyorum.
Ortaokul yıllarımda beni en çok etkileyen kitaplardan biri olan, ve ikinci edebi aşkım olan Oscar Wilde'la tanışmamı sağlayacak olan kitapsa onun tek romanı olan 'Dorian Gray'in Portresi'ydi. Bence dış görünüş ve güzellik takıntılarına getirdiği eleştirilerle bu harika kitap şimdiki zaman için de hala o kadar geçerli ki.. Kitabın sonunu şok içinde okuyup kalakaldığımı hatırlıyorum. Wilde takıntımın başlangıcı da işte bu zamanlara dayanır!
Batı'nın doğuyla olan ilişkilerini ve sömürgeci kafa yapısını anlatan kitaplar serisinden beni en çok etkilemiş olanı Steinbeck'in 'İnci'sidir. Fakir balıkçı Kino ve ailesi, küçük bebeği Coyotito ve hüzünlü hikayeleri içimde bir yerlerde silinmeyecek şekilde durur. Tekrar okumak istediğim o çok değerli kitaplardandır bu kitap. Aynı şekilde o zamanlarda Rudyard Kipling'i ve hayvanlarla ilgili hikayelerini keşfetmiş ve çok ama çok sevmiştim. Onun en sevdiğim hikayesi ise 'Just So Stories' serisinden 'The Cat That Walked by Himself'tir (Kendi başına yürüyen kedi). Bence kedisi olan herkes bu hikayeyi okumalı!
Yine ortaokul yıllarımda bir ara bilim-kurgu kitaplarına takmıştım kafayı. Özellikle H.G. Wells'in 'Zaman Makinesi' kitabı ve Isaac Asimov'un 'Ben, Robot' romanı en sevdiklerim arasındaydı. 'Robot Yasaları'yla ilk kez o zaman tanışmıştım, bir gün gerçekten böyle akıllı robotlar olsa ne yaparız acaba diye düşünür dururdum..
Gerçeküstü edebiyatın bence en büyük klasiği olan Alis Harikalar Diyarı'nı da bu zamanlarda okumuştum.. Gülümsedikçe görünmez olan Cheshire kedisi en sevdiğim karakterdi! İngilizce'de öğrendiğim ilk deyimlerden biri olan 'Off with his/her head!'i de bu kitap sayesinde öğrenmiştim! Zalim kraliçeye herkesin başını uçuruyor diye içten içe çok kızardım.
İtiraf ediyorum, 'Ergen genç kızları hedef alan saçmasapan kitaplar' kategorisinden de bir sürü kitap okudum o sıralar :) İpek Ongun'un 'Yaş Onyedi' ve 'Bir Genç Kızın Gizli Defteri' kitapları gibi mesela. Gülten Dayıoğlu'nun 'Yeşil Kiraz' adındaki kitabını ve V.C. Andrews'in 'Çatı' serisini de bu kategoriye dahil edebiliriz. Ama doğrusunu söylemek gerekirse 'Çatı' serisi kitapları (Çatı, Çatıdaki Rüzgar, Çatıdaki Dikenler, vesaire vesaire.....) saçma olmalarına rağmen çok heyecanlıydılar. Sıkıcı derslerde sıranın altında gizli gizli okuduğumu hatırlıyorum bu seriyi!
Bence ergenlik çağındaki bir genç kızın okuması gereken en güzel kitaplardan birisi, hayatımda çok büyük izler bırakan 'A Tree Grows in Brooklyn' (Bir Genç Kız Yetişiyor) kitabıdır. 14 yaşımda annem 'Artık bu kitabı okuyabilirsin' diye elime tutuşturmuştu. bir solukta okumuştum! Francie Nolan'ın hayatı o kadar sıcak, o kadar gerçek ve öylesine bana yakındır ki, kitabın çoğu yerini ezbere bilirim neredeyse. Her akşam yatmadan önce okusam yine de sıkılmayacağım kitaplardandır. Belki edebi açıdan bir şaheser kategorisine sokulamaz ama benim kalbimde yeri ayrıdır. Bir kızım olur da 14 yaşına gelirse ona mutlaka hediye edeceğim bir kitaptır.
Ortoakulun sonlarına doğru Stephen King kitaplarına dadandım. 'Carrie' (Göz) romanıyla başlayan bu takıntı, adamcağızın bütün romanlarını okuyup bitirene kadar durmadı. O kadar çok okuyordum ve koltukta okurken o kadar garip şekillere giriyordum ki farkında olmadan, annemler endişelendiler bir süre sonra. Zaten gözlük numaram da bir hayli ilerlemişti. Artık sadece salondaki masada, doğru düzgün bir ampulun altında ve dik oturarak okuyabilecektim! Bu bile beni yıldırmadı ve King'in bütün romanlarını okudum. Stephen King'in benim gözümde efsane niteliğindeki kitapları ise tabii ki 'Kara Kule' serisidir. Ben ölmeden (ya da Stephen King vefat etmeden!) bu serinin sonunu dünya gözüyle görebildiğim için çok şanslı sayıyorum kendimi!
Orta üçte geçirdiğim trafik kazası sonucu bir ay yatarken de sürekli kitap okumuştum. O sırada okuduğum ve beni en çok etkileyen kitap 'Şeker Portakalı'dır. Minik Zeze'nin maceralarını büyük bir ilgiyle okumuş, yıllar sonra serinin devamı olan 'Güneşi Uyandıralım'ı da bir solukta bitirmiştim. O kitap, sonunda hüngür hüngür ağladığım nadir kitaplardan biridir.
Ortaokul yıllarımda okuduğum ve hayatıma yön veren bir diğer kitap da 'Martı Jonathan Livingston'dır. Çoğu insana basit görünebilecek bu incecik kitap beni çok etkilemişti. 'Yeniden doğma' diye bir şey varsa bir sonraki hayatımda martı olmak istiyordum, ve Jonathan gibi göklerde süzülmek..
Hayat felsefemi etkileyen bir kitap da o sıralarda çok popüler olan 'Simyacı'ydı, Paulo Coelho'nun romanı.. Şimdi geriye dönüp baktığımda bu kitabı da basit bulsam da o zamanlar 'Rüyanı takip et' felsefesini beynime kazıdığı için çok minnettarım bu kitaba.. Belki de bu kitap sayesinde, küçük ve boğucu bir ofis bölmesinde sıkıntıdan patladığım bir işte zoraki çalışmak yerine şimdi çok sevdiğim bir mesleği yapıyorum.
Beni felsefeyle tanıştıran kitap ise, o zamanlar yine 'Migros Bestseller listesi'nde bir numarada olan 'Sofi'nin Dünyası' kitabıydı. Herkes bu kitabı satın almıştı ama kaç kişi başından sonuna kadar okumuştur hiç bilmiyorum. Bana çok ilginç gelmişti kitabın tanıttığı filozoflar, sorduğu sorular.. Bir gün arabada babamın bir yerden dönmesini beklerken bu kitabı okuduğumu ve kendi kendime sorduğum felsefi ve varoluşçu sorularla adeta içmeden sarhoş olduğumu ve başımın döndüğünü hatırlıyorum :)
Ortaokulun sonlarında, bu sefer de Susanna Tamaro takıntım başladı. Bu kadın acaba Türkiye'den başka ülkelerde de bu kadar meşhur olmuş mudur merak ediyorum gerçekten! 'Herkes okuyor, ben de okuyayım' mantığıyla okumuştum aslında biraz da. Şimdi yine dönüp baktığımda çoğunu gayet sıradan ve vasat bulduğum kitaplarını, o zamanlar yutarcasına okurdum. 'Yüreğinin Götürdüğü Yere Git' ve 'Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım' kitaplarından aklımda nerdeyse hiç bir şey kalmamış. Biraz duygu sömürüsüydü sanki bu romanlar, öyle hatırlıyorum. Susanna Tamaro'nun sanırım en başarılı kitabı, en az bilinenlerden biri olan 'Anima Mundi'dir. O kitap hala beğendiğim tek kitabıdır.
Lise 1de ve devamında ise artık klasikleri hatmetmeye başlamıştım. Bütün klasikler içinde beni en çok etkileyen roman olan Soljenitsin'in 'Kanser Koğuşu'nun ruhumda bıraktığı izlerden şurada bahsetmiştim. Yazın sıcak ve uzun günlerinde bütün klasikleri teker teker devirdim, o bir kaç yılda. Kütüphanemizden herhangi bir klasiği seçer, koltuğa uzanır ve sessiz, sıcak yaz saatlerinde kitabın o muhteşem dünyasına dalardım.
Dostoyevski'nin 'Suç ve Ceza'sında Raskolnikov'la birlikte cinayetin karanlığını gördüm. Dickens'ın 'İki Şehrin Hikayesi'nde ayakkabı tamir eden yaşlı adamı izledim.
Flaubert'ten 'Madam Bovary'de arseniğin acı tadını, korkunç sancılarını tattım.
Ivo Andriç'in 'Drina Köprüsü'nde, bir adam nasıl kazığa geçilir, dehşetle izledim.
Stendhal'ın 'Kırmızı ve Siyah'ında Julien'in çapkınlıklarına tanık oldum.
Goethe'den 'Genç Werther'in Acıları'nda platonik aşkın ve saplantının kapkara sonunu gördüm.
Balzac'ın 'Goriot Baba'sında, yaşlılığın getirdiği acizliği ve dışlanmışlığı acıyla öğrendim. Emile Zola'nın 'Therese Raquin'de ihtiras ve hırslarına yenilen bir kadının boğucu dünyasına girdim.
Turgenyev'in 'Babalar ve Oğullar'ında, hayatımda ilk defa 'nihilizm' sözcüğünü gördüm ve böyle bir hayat görüşü olduğunu öğrendim.
Kitapların dünyasında o kadar mutluydum ki... Belki de biraz da bu yüzden, 'büyüyünce' kendime okumayı ve yazmayı meslek olarak seçtim!
Çok güzel bir okuma serüveni okudum. Çok teşekkürler. Merak ettiğim bir şey oldu, mesleğiniz nedir?
ReplyDeleteNihayet! Bekliyordum bu yaziyi :) Dunya klasiklerini okudum ama benim listem daha kisa. Bir de daha cok Rus yazarlari okumusum ben dusunurken onu fark ettim. O ergen kitaplarini ben de okudum!! Cati kitaplari surukleyiciydi ama yine de ne kadar korkunctu onlar! O kizlarin basina hep felaket, hep felaket geliyordu. O kitaplar arasinda beni en cok etkileyen Cennet'ti sanirim. Susanna Tamaro kitaplarini ise hic okuyamadim. Hep baslayip biraktim. Sarmadi beni hic.
ReplyDeleteBu seruvenin bir devam yazisi olacak mi? :)
Merhaba Kitap Kurdu,
ReplyDeleteCok tesekkur ederim yorumunuz icin, su anda doktora ogrencisiyim ve ayni zamanda ogretmenlik de yapiyorum (asistanlik)
Merhaba Zsa,
Evet, bir haftadir cok yogundum ama sonunda oturup yazabildim. Biraz uzun oldu ve zaman aldi ama degdi sanirim :)
Rus edebiyatindan daha cok okumam gereken kitap oldugunu dusunuyorum ben de. Mesela Anna Karenina'yi henuz okumadim, ya da Dostoyevski'nin Cinler'ini.
Cati serisi gercekten korkunctu. Cennet'i okumadim, merak ettim simdi. Susanna Tamaro'yu okumamakla cok sey kacirmamissin! hehe
Bir ara devamini da yazabilirim belki bu yazinin, cunku universite yillarimda ve sonrasinda okudugum ve beni cok etkileyen bir cok yazar var, yani neden olmasin? :)
Sevgiler
Moonie
Ipek Ongun'un tum kitaplarini ve hatta Erdal Atabek'i ortaokulda okumustum. Ise yaradilar mi acaba? :)
ReplyDeleteSofi'nin Dunyasini bir cirpida okumustum. Bak yazinca yine okuyasim geldi.
Malesef bir kitabi ikinci defa okuyacak kadar cok vaktim yok artik.
Cok guzel bir yazi olmus. Hani eski parcalar vardir calinca o anda oldugu yeri, yanindaki kisileri, duygularini hatirlarsin. Bu kitap seruveni de oyle, Ipek Ongun okudugum donemler, Stephen King, Agatha Cristie okudugum donemler bir bir gecti.
Merhaba Pratik Anne,
ReplyDeleteSevindim yaziyi begendigine. Insan gecmise gidiyor gercekten de okudugu kitaplari hatirlayinca.
Zaman konusundaysa ben, insanin gercekten isterse okumaya her zaman vakit ayirabilecegini dusunuyorum. Yani eskiden internet yoktu ve kitap okuyorduk, simdiyse facebook'a, bloglari okumaya ve video izlemeye ayirdigimiz vaktin yarisini bile okumaya ayirsak bayagi kitap bitiririz yine gibi geliyor.
Sevgiler
Moonie
Bu yazının kesinlikle devamını bekliyorum, teşekkürler.
ReplyDeletelisten öyle tanıdık ki, sanki kendi ilkgençlik yıllarımı görür gibi oldum. bütün klasikleri ve bütün stephen king kitaplarını okuyabildiğimi söyleyemem ama. kara kule hala içimde kalmıştır mesela ve okumam lazım mutlaka diye düşünüyorum. çatı serisini de hiç okumadım. o zamanlar da merakımı çelmemişti. o zamanlar çatı serisi varken şimdi de alacakaranlık serisi popüler.
ReplyDeleteEdgar Allen Poe deyince ise akan sular durur, ki kendisi yüksek lisans tez konum olmuştur.
Merhaba Kitap Kurdu,
ReplyDeleteUniversite yillarimi ve devamini da yazacagim yakin bir zamanda. Ilgine cok tesekkur ederim.
Merhaba Sera,
Sanirim ayni nesilden olan insanlarin okudugu kitaplar da uc asagi bes yukari ayni oluyor. Bizim nesil gercekten de bu kitaplarla buyumus. Stephen King'in Kara Kule serisi bence onun Magnum Opus'udur, mutlaka okumani tavsiye ederim! Cati serisini okumamakla cok sey kacirmamissin :)
Yuksek lisans tez konun ne kadar guzelmis! Bir Poe delisi olarak hayran kaldim :)
Sevgiler
Moonie
Sofi'nin Dünyası'nı geçen yaz okumuştum, sahiden geçen yaz okudum çünkü yaklaşık 2 ay bitirememiştim ama azmettim ve sonunda başardım :). Sahiden harika bi kitaptı, tekrar okumayı bile düşünüyorum. Ve Edgar Alan Poe'ya bayılırım. Orjinal dilinde bi "tüm eserleri" kitabına sahibim ama bir lise öğrencisi olarak halen elimde sözlükle okumak zorunda kalıyorum bazen.
ReplyDeleteSahiden harika bi zevkin var, kitap konusunda :)
Merhaba SophieCornica,
ReplyDeleteBu yorumunu simdi gordum ya kusura bakma. Cok tesekkurler guzel yorumun icin! :)