Tuesday, October 3, 2006

Bir IKEA macerası, alışveriş çılgınlığı, tüketim toplumu




İnsan yeni bir ev kurarken daha önceden hiç tahmin etmediği bir çok şey geliyor başına, sürekli hareket halinde olmak şeklinde bir macera bu. Buralara gelmemin üzerinden neredeyse 15 gün geçmesine rağmen evimin bitmeyen ihtiyaçları ve demirbaşlarını en kısa yoldan ve çabuk bir şekilde temin edebilmek için Cumartesi günü koyu mavi bir küpe benzeyen devasa IKEA binasına doğru yola koyulduk, ben ile sevgili dostlarım Peter ve Gökben. Chicago'nun banliyölerinden biri olan ve bulunduğumuz yere yaklaşık arabayla 1 saat uzaklıkta yer alan Schaumburg'da yer alan bu kocaman mağazaya gidebilmek için öğlen yola çıktık, hava tam Ekim'e yaraşır bir şekilde önceki günün tam tersine ılık ve güzeldi, Ekim ayının bu şaşırtmalı havaları beni her seferinde ne giyeceğim konusunda kararsız bırakıyor doğrusu.

Trafik çok fazla olmadığından, tahmin ettiğimiz saatte oradaydık. Sanırım Amerikalılar her haftasonu sanki gezmeye gitme gibi bu mobilya mağazasına gelip dolanıyorlar, oturup yemek yiyorlar, arada da beğendikleri şeyler olursa tüketim toplumuna yaraşır örnekler sergileyerek hemen alıyorlar tabii. Bu arada İstanbul'da büyümüş bir şehir çocuğu olarak ufak banliyölerinde en büyük eğlenceleri bu suni ve steril dev mobilya mağazasına gidip dolaşmak olan bu insanlara acımadım değil doğrusu.

İşte bütün bu sebeplerden mağaza gerçekten çok kalabalıktı, zaten içerisi çocuklar için oyun salonları, restoranlar, internete girme istasyonları ve kafelerle dolu da olduğundan herhangi bir alışveriş merkezinden farksızdı. Mümkün olan en kısa sürede elips şeklindeki üç katı da turlayıp almak istediklerimi hazır verilen kağıtlardan birine yazdıktan sonra, Gökben ve Peter'le kararlaştırdığımız yerde buluşup biraz da mutfak bölümüne baktıktan sonra çıkışa doğru yöneldik. Bu arada itiraf etmeliyim, IKEAnın en güzel bölümü mutfak eşyalarının olduğu yer. Onca güzel alet, tencere, çatal-kaşık, bardak....vesaire gibi mutfak gereçleri arasında insan kendini kaybedip sonsuza kadar yemek yapmak istiyor bir anda. Tabii ki ben de bu isteğe kendimi kaptırarak minik mutfağıma aldım bir şeyler. Alışverişin insanı mutlu etme potansiyeli kesinlikle var ve bence bu Amerika'da her yerde olduğundan daha da başarılı bir şekilde kullanılıyor insanları yöneltme aracı olarak.

Yorgun ve bitkin bir şekilde uzun sırada bekleyip aldığım kocaman kutuları kasadan geçirdikten sonra mutlulukla öğrendik ki sevgili Ikea yetkilileri bu kutuları arabanın üzerine bağlayacaklarmış. Arabayı yanaştırdığımız 'paketleme istasyonu'nda kutularım bir güzel bağlandılar arabanın üzerine sımsıkı. Buraya kadar herşey bir sorun çıkmadan tamamlanmıştı, biz sadece önümüzde Chicago'ya geri giden yol ve bir akşam yemeği var sanıyorduk. Meğer yanılmışız!

Biraz ilerledikten sonra arabanın otomatik yani kendi kendine kapanan emniyet kemerlerinin kenarlarının kutuları bağlayan ipleri kesmeye başladığını gördük dehşetle! Düşünmesi bile korkunç, biz otoyola çıkmış saatte 90 kilometreyle ilerlerken o kocaman ve ağır kutuların tepemizden arkaya fırlayıp başka bir arabaya çarptıklarını! Bu yüzden hemen arabayı bir kenara çekip ipleri korumaya almaya çalıştık üzerlerine bir şeyler koyarak, yalnız bu yöntem işe yaramayınca Peter çözümü emniyet kemerlerini kapayan sigortayı çekmekte buldu (ben hayatta aklıma getiremez ya da gerçekleştiremezdim böyle bir çözümü!!!) Sonra bir kaç ihtiyacımızı daha almak için bu sefer diğer bir tüketim toplumu Kabe'si olan Walmart'a girdik. Çıktığımızda artık akşam yemeğine Chicago'ya yetişemeyeceğimiz kesindi, biz de orada biraz daha oyalanayıp yiyerek öyle dönmeye karar verdik.

Arabaya bu sefer güzel bir restoran aramak için tekrar bindiğimizde başka bir sürpriz bizi bekliyordu: Sağanak halinde bir yağmur başlamıştı. Benim satın aldığım ve arabanın üzerinde duran herşey ahşap olduğundan ıslanmaları korkunç olurdu, böylece bir bankanın ATMsinin korunaklı saçağı altında durup, arabadan inip, kutuları bu sefer de yırtarak büyüttüğümüz beyaz torbalarla kapladık, bu arada Gökben arabanın üzerine çıkmak zorunda kaldı, sanırım bankanın güvenlik kamerası varsa ve o anda bankanın önünde olanları izliyorduysa önce çok şaşırmış, sonra da gülmekten yerlere yatmıştır. Ne yaptığımızı anlaması herhalde çok zor olurdu orada bizi izleyen herhangi birinin. Özellikle de artık sinirlerimiz bozulup o noktadan sonra kahkahalarla gülmeye başladığımız düşünülürse!

Kutuları tamamen kapladıktan sonra Chili's de yediğimiz mükemmel akşam yemeği herşeye değerdi. Amerikada banliyölerde zaten en büyük eğlence ve gezi şekli işte bu 'mall' denilen yerere gidip bir çoğu bir araya getirilmiş büyük mağazalardan deliler gibi alışveriş yaptıktan sonra yine oraya konuşlandırılmış restoranlarda yemek yemek, belki yine aynı kompleksin içindeki sinemaya gitmek. Herşey, bütün bunların bir arada yapılabilmesi için tasarlanmış. Benim için İstanbul'un bir çok otantik ve değişik küçük semtini gezdiğim bir günle karşılaştırıldığında gerçekten inanılmaz yapay bir zaman geçirme şekli bu.

Akşam yemeğine dair en güzel şey, sohbetimiz ve yemeğin sonunda paylaştığımız 'Molten Chocolate Cake'ti, üzerinde dumanları tüten çikolatalı suflenin üstünde yine çikolata sosu ve vanilyalı dondurma... Cennete gidip geri gelmiş gibi olduk! Yorucu günün ardından bir hediye gibiydi gerçekten de.

Chicago'ya otobanda her an düşecek diye korkuyla iplerine baktığımız kutuları sağ salim taşıyarak döndük neyse ki. Evimin artık her ne kadar hala bir araya getirilmemiş olsa da bir masası ve kitaplığı var. Ikea'dan alışveriş yapmanın bir yararı da bu: Her şey bir yapboz gibi kendin-yap-ve-kullan mantığıyla işlediğinden bu fiyatlara da yansımış, normalde 200 dolara alacağınız bir masayı işte bu parçalara ayrılmış haliyle 100 dolara almak mümkün. İsveçlilerin zekası ve pazarlama yeteneğine hayran kalmadım desem yalan olur.

Bu yazım, bütün günlerini, yardımlarını, gülümsemelerini, güzel sohbetlerini ve dostluklarını benden esirgemeyen P ve G'e adanmıştır:)

1 comment:

  1. Anonymous3:31 PM

    Eline sağlık soluksuz okudum. Nerden karşıma çıktı diye soracak olursan; Bostondayım ve 1 eylülde taşınıyorum. 20 mil uzaklıktaki IKEA dan alacağım herşey tamam aslında sadece oraya nasıl giderim gittikten sonra eşyamı nasıl geri götürürüm? Bununla ilgili dolaşırken yakaladım yazını :) neyse ki bitmiş ... çile şimdi benim çilem..

    ReplyDelete